Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Bizonların Tanrısı

Bizonların Tanrısı
@Socioanthropologist
Melanezyalı çocuklarda ilgilendiğim bu evre, bizim çocuklarda gizil döneme denk düşmektedir; bu evre, küçük kız ve oğlanların birlikte oynadığı, bir çeşit gençlik cumhuriyeti oluşturduğu bağımsız çocukluk dönemidir. Çocuklar çok erken yaşta ya birbirleriyle, ya daha büyük arkadaşlarıyla cinsel uygulamaya adım atarlar. Çocukların bu yaşta gerçek bir cinsel uygulama yeteneğinde olmadıklarını söylemeye gerek yok, ama büyükleri onları hoşlarına gidecek her oyunu oynamaları için serbest bırakır; hiç gizlenmeden meraklarını ve doğrudan doğruya cinsel heyecanlarını doyururlar. Ama her şeyden önce, çocuklar kendi aşk işlerinde, kendi başlarına bırakılırlar. Büyükler onlara hiç karışmadığı gibi, bir kadının ya da erkeğin çocuklara sapık bir ilgi duyduğu da pek seyrektir. Çocuklara cinsel saldırı bilinmiyor; çocuklarla cinsel oyunlara kendini veren bir yetişkin, gülünç duruma düşer ve yalnız iğrenme duygusu uyandırır.
Reklam
Atalar dönemine ait eski öyküleri, şu ya da bu vesileyle ağızdan ağza ciddi ciddi anlatanların ve dileyenlerin aslında bunları kendi arzularına göre aktardıkları çoktan beri bilinmektedir. Ayrıca, Freudien okulun ileri sürdüğüne göre, bastırılmış arzular kendi doyumlarını folklorda, halk masallarında ve efsanelerde bulmaktadır; bunlara atasözleri, oyunlar, özdeyişler ve kimi tipik küfürler de katılabilir.
Evli olmayan bir genç kadının gebe kalması ve çocuk yapması her zaman uygunsuz karşılanmıştır. Bu denemede tanımını yaptığımız çok serbest Melanezya toplumunda bile, yürürlükteki düşünce böyledir. Yeterince bilgi sahibi olduğumuz tüm toplumlar için de benzer şeyler söylenebilir. Antropolojik çalışmalar, evlilik dışı doğan çocukların, yasal çocuklarla aynı toplumsal davranışlardan yararlandığı ve aynı toplumsal yeri aldığı bir tek toplum göstermiyorlar.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsan tüm örgütlü davranışları içinde doğal donanımı için her zaman dış öğelerin etkisine uğramıştır. İnsanın psikolojik açıdan örgütlenmesi duygulara dayanır, diğer bir deyişle doğal eğilimlere değil, yavaş yavaş oluşan komplekslerin tutumuna dayanır. Teknik açıdan insanın katılımları her zaman yapay ürünlere bağlıdır: Araçlar, aygıtlar, silahlar, gereçlerin icadı, bunlar insanın doğal ve anatomik yapısını aşar. İnsanın toplumsallaşabilir olması politik, hukuksal ve kültürel işlevlerin her zaman karışımı ve uyuşmasıdır. İnsanları ortaklık kurmaya, birleşmeye iten ne onların heyecan tepkilerinin benzerliği, ne aynı uyarıcılara gösterdikleri tepkilerinin benzerliğidir, yalnızca yapay var olma koşullarının etkisi altında edinilmiş bir alışkanlıktır.
Önsel düşüncelerden kurtulma çabasının sosyolojide özellikle zor olmasının nedeni , duyguların çoğu zaman işin içine girmesidir. Gerçekten de bizler politik veya dinsel inançlarımız ve ahlaki tutumlarımız karşısında çok hassas davranırız ; fiziksel dünyaya ait şeyler hakkında bu kadar hassas olmayız ; sonuç olarak , bu duygusal nitelik inançlarımızı ve tutumlarımızı kavrama ve açıklama biçimimizi etkiler. Bunlara dair edindiğimiz düşünceler , tıpkı onlara yönelik nesneler gibi , bizim için çok değerlidir ve böylece herhangi bir çelişkiyi kaldıramayacak kadar güçlü bir otorite kazanırlar. Bunlara zarar veren her türlü düşünce düşmanlıkla karşılanır. Sözgelimi , vatanseverlik ya da bireysel saygınlık hakkında benimsediğimiz düşüncelerle örtüşmeyen bir düşünce söz konusu olduğunda, o düşüncenin dayandığı kanıtlar ne olursa olsun derhal reddedilir. Böyle bir düşüncenin doğru olabileceği kabul edilemez ; o düşünce hükümsüz ilan edilir ve duygularımız , kendini haklı çıkarma konusunda , kesin olduğuna inandığımız nedenler bulmakta hiç zorluk çekmez. Düşüncelerimiz bilimsel bir sınamayı bile kabul etmeyecek kadar güçlü ve etkili olabilirler.
Reklam
Medeniyet bir deneydir, insanlık tarihinde çok yakın zamanda ortaya çıkmış bir hayat tarzıdır ve benim ilerleme tuzakları dediğim şeye düşme eğilimindedir. Bir nehrin yakınlarında iyi topraklar üzerinde küçük bir köy kurmak iyi bir fikirdir, ama köy büyüyüp de kent haline gelince, iyi toprakların üzerine taş döşeyince kötü bir fikre dönüşür.
Sünnetli (Müslümanlar arasında yaygın bir uygulama) erkeklerin yoğunlukta olduğu ve fahişeliğin yaygın olmadığı yerlerde oranlar çok düşüktür. Erkeklerin sünnetli olmasının HIV bulaşmasını yüzde 60 oranında engellediği tespit edilmiştir.
Doğal seçilim ne kusursuzluğun ne de sonsuz sağlığın peşindedir. Beden sadece üremeye ve çocuk büyütmeye yetecek kadar yaşar. Türlerin hayatta kalması bireylerin üreme sonrasında uzun süre hayatta kalmalarını gerektirmez. Biz insanlar, üreme sonrasında, canlılığımız azalsa da uzun yaşıyoruz çünkü insanın evrimi, yavrusunun olgunlaşmak için uzun yıllara ihtiyaç duyacağı ve büyükanne ve büyükbabaların onların büyümesine yardım edecek kadar yaşayacağı şekilde sonuçlanmıştır.
İbn Sina, bir insanın sevdalı olup olmadığını anlamak için daha önce Galen'in önerdiği şaşmaz bir yöntemi salık veriyordu: Hastanın bileğini tutun ve karşı cinsten birçok ad sayın; sonunda hangi adın nabzı hızlandırdığını bulursunuz. (...) Ne yazık ki İbn Sina, ilaç olarak iki sevgiliyi evlilik bağıyla birleştirmeyi öneriyordu; o zaman hastalık geçiyordu.
Japonların iddiasına göre, sarımsaklı yiyeceklerle baharatlı kimchee yedikleri için Korelilerin tenleri keskin bir koku salgılamaktadır. Japonlar, ülkede yaşayan azınlıkları davranış ve psikolojik özelliklerine göre de sınıflandırırlar. Olumlu bir şekilde uyumlu, çalışkan ve orta sınıf olarak sınıflandırılan çoğunluktaki Japonların aksine Koreliler, başarısız, suça eğilimli ve işçi sınıfı olarak damgalanır (Robertson 1992).
Reklam
“Doktorlar, çok önceleri, kendisinde herhangi bir sorun bulunmadığı , gerçek bir kalp ya da kanser hastası olmadığı konusunda hastayı ikna etmiş olabilirler. Öyleyse, diye düşünür hasta, belirtileri hayal gücünden kaynaklanmaktadır. Hasta, “hastalık hastası”olduğuna ne kadar çok inanırsa, aşağılık duygusu o kadar çok benliğini kaplar.”
Kalabalığın içindeki insan, bilinçsiz olarak daha alt bir ahlaka ve entelektüel düzeye iner, aslında bu düzeydeki içerik her zaman orada mevcuttur ve bir kalabalığın oluşmasıyla teşvik edilecek şekilde, bilinç sınırının altında durmaktadır.
İlk aletlerimizi heybetli aslanlardan ve yırtıcı sırtlanlardan kalan artıkları yiyebilmek için kullandık. Tarihimizi ve psikolojimizi anlamak açısından bu son derece önemli bir nokta. Neden sürekli konumumuzu kaybetme gerginliği ve paniği yaşadığımızı açıklıyor. Bu panik de bizi iki kat acımasız ve tehlikeli yapıyor. Ölümcül savaşlardan ekolojik faaliyetlere tarihteki birçok facia, tepeye bir anda ulaşmış olmamızın sonucu.
Ne var ki duygularımız yaşadığımız yüzyılda en gelişmiş algoritmalar olma özelliğini kaybetti. Şimdi devasa veri tabanları işleyebilecek ,sonsuz hesaplama gücüne sahip algoritmalar tasarlıyoruz. Google Facebook algoritmaları tam olarak ne hissettiğimizi bilmekle yetinmiyor ,kuşku ve endişeyle baktığımız başka şeylerden de emin olabiliyor.
Dünyada özellikle sosyo-ekonomik açıdan başı beladan kurtulmayan gelişmekte olan ülkeler diye adlandırılan ama gelişmeye direnen ülkelerin, en büyük sorunu cehaletlerini kabul edemiyor oluşları.
110 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.