"Öyleyse Tanrı'nın olmadığını mı düşünüyorsunuz?"
"Hayır büyük olasılıkla bir tane var."
"Öyleyse niye?"
"Fakat farklı insanlara farklı gösteriyor kendini. Modernlik öncelik öncesi çağlarda kendini, bu kitaplardaki gibi gösteriyordu. Şimdi ise
...
"*Kendini yokluk şeklinde gösteriyor; sanki hiç yokmuş gibi.*"
Sevinç, uzun süre acı çeken yüreklerde güneşten kavrulmuş toprağın üzerine düşen çiy gibi bir etki yaratır; yürek de toprak da üzerine damlayan bu iyiliksever yağmuru içine çekse de bunu hiç belli etmez.
Kendi kendine onu içinde bulunduğu bu uçuruma gönderenin Tanrı'nın gazabı değil, insanların kini olduğunu söylüyor, bu meçhul kişileri ateşli hayalgücünün aklına getirdiği tüm işkencelere mahkûm ediyor ve en korkunç işkencelerin onlara hafif ve kısa geleceğini düşünüyordu *çünkü işkenceden sonra ölüm geliyordu ve ölümde sükûnet olmasa da, en azından sükûnete benzeyen bir duyarsızlık vardı.
Su adamı genel olarak öykü tadında yazılmış kısa bir kitap. Kişisel olarak başlarda çok bağlanamasam da zamanla oturmaya başlamıştı. Kitap genel anlamda insanın içindeki kötülük, ihanet, açgözlülük, saf ve duru aşk gibi konuların yanında bilim üzerinde yapılabilecek yeni keşifler ve bunların etiği üzerinden anlatımını sunuyor. Genel olarak keyif aldım okumaktan son kısımlara doğru iyice içine çekmeye başladı. 8/10 verebilirim diye düşünüyorum sadece anlatım biraz kısa kaldı ve olayların tam yedirilemediğini düşünüyorum.
Su AdamıAleksandr Belyaev · İthaki Yayınları · 20173,544 okunma