Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Cengiz Han

Sabitlenmiş gönderi
Geriye dönüp o yaza tekrar baktığımda, "ateş"le ve "baygınlık"la yaşamak için harcadığım tüm çabalara karşın, hayatın yine de muhteşem anlar armağan etmiş olmasına hiç inanamıyorum. İtalya. Yaz. Öğleden sonra ağustosböceklerinin sesi. Odam. Onun odası. Tüm dünyayı dışarıda bırakan balkonumuz. Bahçemizdeki nefesleri merdivenlerden odama getiren yumuşak rüzgâr. Balık tutmaktan hoşlanmayı öğrendiğim yaz. Çünkü o hoşlanıyordu. Koşu yapmaktan hoşlanmayı. Çünkü o hoşlanıyordu. Ahtapottan, Herakleitos'tan, Tristan'dan hoşlanmayı... Bir kuşun öttüğünü duyduğum, bir bitkiyi kokladığım ya da sıcak, güneşli günlerde ayaklarımın altından buğu yükseldiğini hissettiğim ve tüm duygularım daima tetikte olduğundan, tüm bunların kendiliğinden ona doğru koştuğunu gördüğüm yaz. Birçok şeyi yadsıyordum; onun güneşte, kimselerde görmediğim yoğun bir ışıltıyla parlayan dizlerine ve bileklerine dokunmanın özlemini çektiğimi; haftalardır giyildiğinden teninin rengine dönüşen beyaz tenis şortlarının hep çamurla lekelenmiş gibi durmasından hoşlandığımı; her gün daha sarışınlaşan saçlarının, sabahları güneş daha tam doğmadan güneşi yakaladığını; rüzgârlı günlerde havuzun kenarındaki verandada daha da dalgalanan dalgalı mavi gömleğinde, sırf düşünmesi bile beni perişan eden bir ten ve ter kokusunun bulunacağı fikrini. Tüm bunları yadsıyordum. Ve yadsımalarıma kendim de inanıyordum.
Reklam
Dünyanın ilk vasiyetnamesi
"Cesedimi yıka, gerektiği gibi! Beni göğsüne bastır ve göğsünde tutarak beni toprağa göm."
624 syf.
·
Puan vermedi
Anadolu Uygarlıkları
Anadolu UygarlıklarıEkrem Akurgal
9.3/10 · 72 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
282 syf.
·
Puan vermedi
Meh
albertine ile ilgili olan her kısım güzeldi. Marcel Proust herhangi bir beyaz adam. çok şımarık. bu seride hüzün bulan insanları anlayamıyorum. adamın her duygusu yalnızca kendisi için sadece kendinden yola çıkarak bir şeyleri hissediyor. birisini sevmesi bile kendisiyle ilgili. keske albertine biraz daha kalbini kırsaydı ezik ucube
Albertine Kayıp
Albertine KayıpMarcel Proust · Yapı Kredi Yayınları · 20202,178 okunma
282 syf.
·
Puan vermedi
Albertine Kayıp
Albertine KayıpMarcel Proust
8.6/10 · 2.178 okunma
Reklam
Şu andan itibaren, dedim içimden, şu andan itibaren... yaşamımda daha önce hiç duymadığım apayrı bir duyguyu, çok değerli bir yere vardığımı, bunu ebediyen istediğimi, ben, ben, ben ve başkası değil, ben, sadece ben olduğumu, kollarımdan geçip giden her ürpertide bana tümüyle yabancı ama kesinlikle alışılmadık olmayan bir şey bulduğumu hissediyorum; bu tümüyle, tüm yaşamım boyunca benim bir parçam olmuş ama ben onu yanlış yere koymuşum da Oliver onu bulmama yardım etmiş gibi. Rüya doğru çıkmıştı.... eve dönmek gibi bir şeydi bu, Yaşam boyu neredeydim ben? diye sormak gibiydi ki bu, Sen çocukluğumda neredeydin Oliver? diye sormanın başka bir yoluydu ki bu da, Bunsuz yaşam nedir ki? diye sormanın başka bir yoluydu ki bu yüzden, sonunda, bir kez değil birçok, birçok kez, Durursan öldürürsün beni, durursan öldürürsün beni diye bağıran o değil, bendim, çünkü bu aynı zamanda benim rüyayı ve fanteziyi tümüyle tekrar ettirme tarzımdı, ben ve o, hasreti çekilen sözcükler onun ağzından benim ağzıma, sonra tekrar onun ağzına, ağızdan ağza değiş tokuş edilen sözcükler, ki herhalde ben müstehcen sözcükler kullanmaya başlamış, o da bunları benim ardımdan tekrarlamaya başlamışken, önceleri çok alçak sesle ve sonunda "Adınla çağır beni, ben de seni benimkiyle," dedi ki hayatım boyunca böyle bir şeyi hiç yapmamıştım ve kendi adımı sanki onun adıymış gibi söyler söylemez, hayatımda daha önce hiç paylaşmadığım ve sonrasında da paylaşmayacağım bir diyara götürdü beni bu.
SU KENARINDAKİ PARKLAR Başlar yalnızlık ve gece, Önce denizden. Ya parktayız, ya meyhanede; Bir parça daha harcarız gençliğimizden... Görünmez caddeler ışıktan Görünmez karanlıkta parklar. Tam içilecek zamanıdır şarabın, Kadınların en güzel saatidir, Bir garip hali vardır insanların. Yosun kokusu, rüzgâr, Gezinirken duyduğumuz. Hava sıcak mı sıcak, Temmuz. Uzanır kırlara doğru, Yalnızlığı olan. Bu saatte sessizlik acıdır, Gelecektir parka yalnızlığı duyan...
Boğazı gıcıklandı. Yanına yönüne akındı. Kimseciklerin olmadığını anlayınca, bir boşandı, bir şandı... Çoktandır, belki yirmi yıldır böyle ağlamamıştı.
Cengiz Han
Bir kitabı okumaya başladı
Ortadirek
OrtadirekYaşar Kemal
8.8/10 · 2.633 okunma
Oliver geldi. Oliver gitti. Başka hiçbir şey değişmedi. Ben değişmedim. Dünya değişmedi. Ama yine de hiçbir şey aynı olmayacak.
Reklam
500. okuyuşum her defasında sıkılmadan okudum.
"Ben de senin gibiyim," dedi. "Her şeyi hatırlıyorum." Bir saniyeliğine durdum. Her şeyi hatırlıyorsan eğer, demek geldi içimden, ve gerçekten benim gibiysen, o zaman, yarın gitmeden önce ya da tam taksinin kapısını kapatmak üzereyken, diğer herkese hoşçakal demişken, yaşamda söylenecek hiçbir şey kalmamışken, o zaman, sadece bu kez, bana doğru dön, sadece bir jest ya da sonradan aklına gelmiş bir şey olsa da, seninle beraberken benim için her şeyden değerli olan, o zamanlar yaptığın gibi, yüzüme bak, göz göze gel ve adınla çağır beni.
"Burası benim yerim. Yalnızca benim. Kitap okumak için buraya gelirim. Burada okuduğum kitapların sayısını bilmiyorum." "Yalnız kalmayı seviyor musun?" diye sordu. "Hayır. Kimse yalnız kalmayı sevmez. Ama yalnızlıkla yaşamayı öğrendim."
"Beni burada bekle, hemen çıkıp bazı kağıtlar alacağım. Gitme sakın." Ona, güvendiğimi gösteren bir gülümsemeyle baktım. "Hiçbir yere gitmeyeceğimi gayet iyi biliyorsun."
Onun gibi mi olmak istiyordum? O olmak mı istiyordum? Ya da sadece, ona kavuşmak mı istiyordum?
Bir akşam babamın kütüphanesinde kitap okurken, bir prensese delice âşık olmuş genç ve yakışıklı bir şövalyenin hikâyesine rastladım. Prenses de şövalyeyi seviyor ama prensin sevgisinin pek farkında değilmiş gibi görünüyor ve şövalye, aralarında gelişen arkadaşlığa rağmen, yahut belki de bizzat o arkadaşlık yüzünden, kadının ürkütücü samimiyetinden ötürü öylesine aciz ve suskun bir hale geliyor ki, sevgisinden kesinlikle söz açamıyor. Bir gün kadına birdenbire soruveriyor: "Söylemek mi daha iyi, ölmek mi?" Ben asla böyle bir soruyu soracak cesareti bulamamıştım. Fakat onun yastığına söylediğim şeyler, en azından bir an için gerçeği prova ettiğimi, su yüzüne çıkardığımı, aslında bunları söylemenin hoşuma gittiğini gösterdi bana; Oliver tesadüfen tam o sırada gelse, aynada kendi yüzüme karşı bile söyleyemediğim şeyleri mırıldanıyor olacağımı, buna hiç aldırmayacağımı, bunda hiçbir sakınca görmeyeceğimi... bırak öğrensin, bırak görsün, bırak hüküm de versin isterse... dünyaya söyleme sadece... şu anda benim için dünya sen olsan bile, gözlerinde dehşete kapılmış, aşağılama dolu bir dünya duruyor olsa bile. Senin o çelik gibi bakışların, Oliver, bunu sana söylediğimde o bakışla karşılaşmaktansa ölürüm daha iyi.
Başka sahneler de var: Yemek sonrası sessizlik; kimimiz uyukluyor, kimimiz çalışıyor, bazıları bir şey okuyor, tüm dünya suskun yarım tonların keyfini çıkarıyor. Cennet gibi saatlerdi; bizim evin ötesinden gelen sesler öylesine yumuşacık süzülerek ulaşırdı ki, sürüklenip gittiğimden hiç kuşkum yoktu. Sonra, ikindi vakti tenis. Duş ve kokteyller. Akşam yemeğini beklemeler. Yine konuklar. Yemek. Oliver'ın çevirmene ikinci kez gidişi. Kente doğru yürüyüş ve gece geç vakit, bazen yalnız, bazen arkadaşlarla geri dönüş.
256 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.