Yarenim Hallacı Mansur'un sabır tarifi bambaşkadır.Diyor ki hazret:"Sabır odur ki bir kişinin iki elini ayağını keserler,onu köprünün üzerine asarlar ve hatta bundan daha acayip muameleler yaparlar da bir kere ah etmez."
Bazen umud edersin.
Pencerenin pervazında beklersin bazen,
Bazen odanın en kuytu köşesinde,
Yüzün avuçlarının içinde.
Parmak uçların nikotin kokar,
Kesif bir duman odayı kaplar.
Buğusunda demlenir çay,
Her yudumda yalnızlık içersin.
Derin bir ah olur,
Bir gözü yeşil, o içinde gizlediğin.
Niçindi bu çaba,
Ne diyeydi bu karmaşa.
Oturup bir bankta, soluklanabilseydik keşke.
Keşke oturabilseydik bir demliğin kor ateşinde.
Sen olsaydın,
Ben yansaydım.
Ötüken bağrımda yaralı hançer
Hilalli sancağı varıp dikmeyi
Ne kadar isterim ah bilebilsen
Yesevinin doksandokuz ereni
Çıksalar Ergenekon'dan önüne
Bir akşam namazı yüz kişi olsak
Sonra Kanije'de olsa duamız
Nereye götürdün oy beni sevda
Bazen ah diyorum durmadan,
şimdi ben ahlatın başında,
otuz iki yaşımda
Ahlar ağacı gibi.
Rengarenk çaputlar bağladım yıllarca dallarıma,
Mavi, mor, kırmızı ve yeşil,
İstedim, hep istedim,
Sen iste derdim, iste yeter ki
Vereyim.
Her istediğimi verdim.
Arttım, fazlalaştım,
Eksikli yaşamaktan.
Ahlar ağacıyım, gibisi fazla.
Başka bir şey istemem
Artık beyazlaşan üç-beş tel saçıma,
Hesabımı tam vermekten başka.
Vasiyetimdir:
Dalgınlığınıza gelmek istiyorum
Ve kaybolmak o dalgınlıkta.