Ah baba! Ne olurdu, paraya tapan bu ömrün ebedî olmayacağını bilseydin! Ne olurdu, menfaat için her şeyini veren bu çevrenin içinden sıyrılabilseydin! Ne olurdu, seni yaratan Zatın, seni bir gün ansızın alacağını fark edebilseydin! Ve ne olurdu, seni dualarla uğurlayacak tanıdıkların, dostların olsaydı! Ah, ne olurdu babacığım! Allah’a kafa tutarak, bu dünyada para kazanıp zengin oldun ama bu servet senin manen iflas edişini engelleyemedi. Şunu bir türlü anlayamadın ki, doğarken sana sorulmadı, ölürken de sorulmayacaktı. Ölümden sonraki hayat hiç mi seni ilgilendirmedi? Sana Allah’ı inkâr ettiren dostlarının sana kabir kapısından sonra arkadaşlık edemeyeceklerini neden düşünmedin? En büyük zenginliğin dünyada bıraktıkların değil, ahirete götürdüklerin olacağını sana defalarca söyleyen kişilerin bir kere bile haklı olabileceklerini neden aklına getirmedin? Sen malı ve şöhreti buldun, ama yaptığın hatalar ve yanlışlarla Allah’ı kaybettin. Bir insan için bundan daha büyük yoksulluk olur mu? Babacığım! Bil ki, şu anda çare olacağını bilsem, senin kurtuluşun için hayatımı bile feda etmeye hazırım. Sen bir babanın asla yapamayacağı zulmü bana layık gördün, ama ben yine de sana hakkımı helal ediyorum. Benden dolayı ahirette ceza görmene dayanamam. İnşallah Rabbim de sana merhametini esirgemez.
Tutunamayanlar
Başkalarına yaptıklarını hemen unuturdu. Başkalarına kötülük ettiğini hissetmenin acısına dayanamazdı. ‘Bütün öfkelerimi öyle içten duyuyorum ki, kimsenin alınmaması gerek bana; bu yüzden ancak beni beğenebilirler,’ diyerek şımarıkça gülerdi. ‘Beni ya şımartın, ya da kapı dışarı edin!’ diye bağırırdı. ‘Yarı içtenliğe dayanmam zor benim. Bir kişi mi kalacak? Tamam: bir kişi kalsın.’ Sonra gene bağırmaya başlardı: ‘Ben günahkârım: bana vurun!’ O günlerde Dostoyevski’yi okuyordu. “Sonra hemen mahzunlaşırdı: ‘Ya bir kişi de kalmazsa?’ Yanıma oturur, titrek bir sesle: Kitaplar yüzünden çok acı çekiyorum Esat Ağabey,’ derdi. ‘Sanki hepsi benim için yazılmış. Bu kadar insanı birden canlandıramıyorum: hepsini birbirine karıştırıyorum. Gülünç oluyorum.’ Odayı dolaşırdı inleyerek. ‘Ben rezilin biriyim ve rezilliğimi biliyorum.’ ‘Selimciğim,’ derdim, ‘Kendini bu kadar zorlama. Karamazov’ların bulunduğu şartlar altında değilsin.’ Oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi suratını asardı: ‘Peki, ben etki altında kaldığımı, kitapların beni mahvettiğini nasıl anlatacağım?’ Anlaşılmamaktan çok korkardı. ‘Başkalarından ayrı hissetiğimi nasıl belirtsem? Kimse bilmeyecek... Hiç olmazsa mezar taşıma yazın: burada insanlara başka türlü hayran olan biri yatıyor. Ne türlü? Bir bilsem, ah bir bilsem.’
Sayfa 334
Reklam
O rahvan atları anlaşılır kılan sabahlarda göğsü kasvet sayrılarıyla çarpışıp delişmen çocuklarını azdırırken dünya şehrin çarşılarından esen telaş hıçkırıklarla akşamı karşılayan bir aldanış gibi babamın incinmiş sesine çökerdi. yatağına ilk kez akan bir nehrin hırçınlığıyla karın kapadığı rayları temizleyendi babam. bir nasihatin başlangıcındaki
sonra hemen mahzunlaşırdı : ' ya bir kişi de kalmazsa ? ' yanıma oturur , titrek bir sesle : ' kitaplar yüzünden çok acı çekiyorum esat ağabey, 'derdi. 'sanki hepsi benim için yazılmış. bu kadar insanı birden canlandıramıyorum : hepsini birbirine karıştırıyorum. gülünç oluyorum. ' odayı dolaşırdı inceleyerek . ' ben rezilin biriyim ve rezilliğimi biliyorum. ' selimcigim ,' derdim , ' kendini bu kadar zorlama . karamozov'ların bulunduğu şartlar altında değilsin. ' oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi suratını asardı: ' peki , ben etki altında kaldığımı, kitapların beni mahvettigini nasıl anlatacağım? 'anlaşılmamaktan çok korkardı. ' başkalarından ayrı hissettiğimi nasıl belirtsem? kimse bilmeyecek. . . hiç olmazsa mezar taşıma yazın : burada insanlara başka türlü hayran olan biri yatıyor. ne türlü? bir bilsem , ah bir bilsem.'
Sayfa 384Kitabı okudu
Ağzımızdan çıkan sözlerden bir ömür mesulmüşüz gibi bir çağdayız. Ne tuhaf. Hâlbuki insanın fikri de değişir zihni de, aksi hâlde sözlerimizin mahkûmu olmaz mıydık? Mehmet Celal, "Bir gün gelir, uçsuz bucaksız denizlerin hiddetli dalgaları bile çırpına çırpına bir sahilde kırılır, düşer. Zaten hayat böyle değişmese yaşamak neye yarar?"
Şimdi siz zannediyorsunuz ki ben çok meraklı olduğumdan yaşıyorum. Bu hayatın heveslisi olduğumdan kocamdan kaçıp canımı kurtardım. Ah canlarım! Ben görünür olamam. Yaşarken kimse varlığımı fark etmez ama adam beni öldürür de üçüncü sayfalara çıkarsam, oğlum görür. Asker ocağından firar eder de takar bıçağı babasına. Ha oğlum askeriyeden çıkıp gelene kadar benim adamı tutuklarlarsa da… Vallahi şöyle 30 40 yıl ceza vereceklerini bilsem ölmekten kaçmayacağım. Ama bu pezevenge mahkemede ağır tahrik indirimi, hapisteyken iyi hal indirimi… Ne varsa verecekler. Birkaç yılda çıkacak. Oğlum bir de adam az ceza yattı diye hınçlanacak. Bıçağı takar da… Katil olur evladım. Hem babası anasını öldürdüğünden öksüz, hem babasını kendi öldürdüğünden yetim. Ah ah. Vah kalana…
Sayfa 47 - Everest Yayınları
Reklam
161 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.