Araç denen şey adeta sihirli bir şeydir; kullananı bir başka adama dönüştürür. Eşyanın da bir tabiatı vardır çünkü. Ahh ah. 'Siz beni ne anlarsınız siz' Allah kuran'da kalem üzerine yemin eder; printer üzerine değil..
Bir âlimin rahle-i tedrisinden geçmek başkadır, bir profesörün amfisinden geçmek başka...
Yani ben emperyalistlerin yerinde olsam, müslümanların şadırvanlarda değil kafelerde buluşmalarını isterdim; sohbetlere değil açıkoturumlara katılmalarını; hutbe değil konferans dinlemelerini isterdim. 'Rızık' yerine 'kazanç' peşinde koşmalarını; ekmeğin 'bereketini' unutup 'kalorisiyle' uğraşmalarını isterdim. Budur işte kendi kelimelerini unutmak.
Mebrure, benim felâketime habersiz koşan binlerce Müslüman kızına bu karanlık odadan haykırabilsem, kısık ve öksürüklü sesimi duyurabilsem; ah, Mebrure, ne diyeyim? Burada, şu karşıki evlerde, başka semtlerde, hattâ uzak yerlerde, denizaşırı memleketlerde, İstanbul’da ve dışarıda yaşayan bazı genç kızlara: “Heyy yollarını şaşıranlar... Vazifelerini unutanlar... Ne yapıyorsunuz? Nereye gidiyorsunuz? Bir adım ilerinizde sizi bekleyen çukurları ve kuyuları görmeden nereye.. nereye?” diye, avazım çıktığı kadar uzun bir çığlık koparabilsem... Ahh, ahh, tahayyül edemezsin, ne büyük, ne derin bir teselli nefesi alacağım, hattâ bu, son nefes bile olsa.