Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Anne babalar ölünce evleri balçığın içinde kaybolur. Anne babasının ölümünden sonra çocukluk evini kapatmak zorunda kalan herkese anlar neden söz ettiğimi: Her şey çöpe gider!
Oysaki ömür; anne karnı ile toprak altındaki iki karanlık arasında yakılan bir kibrit alevi gibidir. Alev almasıyla sönmesi an meselesidir.
Sayfa 16
Reklam
Eski Türklerde kardeşin dul kalan karısıyla veya üvey anne ile evlenme geleneği (leviratus), toprağın veya malın bölünmemesi açısından ekonomik bir özellik taşımakla beraber, burada imparatorluğun parçalanmaması gibi siyasî bir gaye güdülmüştür. Bu konuda en eski Çin kaynağı Shih-Chi şunları nakletmektedir: "Chung Hsing Shuo Han sülalesinin elçilerinden bazılarına, 'Hunlar için savaş büyük bir şeydir. Yaşlı ve zayıf olanlar savaşa katlanamadıkları için lezzetli yemekleri kuvvetli kişilere veriyorlar. Bu, devletin müdafaası içindir. Ancak bu şekilde babalar ve oğulları uzun süre kendilerini koruyabiliyorlar,' dedi. Çin elçileri bu defa, 'Hunlar ana baba ve çocuklar hep aynı çadırda oturuyorlar. Babaları öldükten sonra oğulları, üvey annelerini alıp kendilerine zevce yapıyorlar. Kardeşlerden biri ölünce bir diğeri onun karısını alıyor,' dedi. Chung Hsing Shuo da onlara, 'Bir devletin idaresi bir insanın vücudu gibidir. Baba ve kardeşleri öldükten sonra onların eşleri kendilerinin eşleri oluyor. Çünkü soylarının yok olmasını istemiyorlar. Hunların ilişkileri karışık olmasına rağmen nesillerini ve kabilelerini böyle devam ettirebiliyorlar, cevabını verdi.."
Sayfa 55 - Kronik KitapKitabı okudu
Hunlarda hükümdarların birden fazla kadınla evlenme adeti bulundu­ğu anlaşılıyordu. Fakat, toplumun diğer erkekleri tek kadınla evlenirdi. Bir başka önemli nokta baba öldüğünde dul kalan üvey anne ya da yenge ile evlenme adetidir. Aslında bu daha çok baba ölünce başsız kalan aileyi bir çatı altında toplama geleneğidir. Sağ kalan eşin eski soyuna dönerek mal hissesini birlikte götürmesi ve böylece iş gücünün de eksilmesi önlenmek istenmiştir. Diğer taraftan dul kalan kadınların bu sayede korunmasız bırakılmamış olması da unutulmamalıdır. Hunlarda kabile dışından kişilerle evlenildiğini, bir tür egzogaminin bulunduğunu biliyoruz. Yani akraba evliliği geleneği yoktu.
İnsan ölünce neden salalar verilir? Bebek doğduğunda neden ağlamayı bilir? Doğduğu yer anne karnından daha ferah fakat, O bebeği ağlatan nedir? Dünyaya geldiği ilk anda sesini yükseltir, Bundan sonra yaşayacağı sıkıntıları sanki bilir.
Sayfa 114Kitabı okudu
Reklam
Anne ülkeden değil dünyadan komple emekli olasım var
Anne üzgünüm ama ben bu ülkeden gitmek istiyorum! Aslında zerre istemiyorum! Ama sanırım hayatlarımızın harcanmasından, boşa kürek çekmekten, güzel yüzlü çocuklar ölünce yapılan haberlerle tanışmaktan yoruldum.
Erken kalktığında, kendisine yeniden özen göstermeye başlamış.
Klasik müzik dinlemek, mektup yazmak, klasik eserler okumak veya yürüyüşe çıkmak ruhunu canlandırması ve kaybettiğini düşündüğü bir yanıyla buluşması için vesile olmuş... Kadın bu yolda ilerledikçe çok daha iyi bir anne, iyi bir eş ve iyi bir profesyonel olmuş.
"Cahiliye döneminde öz anne ile evlenmek haram sayılmaktaydı. Ancak bununla birlikte kocası ölünce dul kalan bir kadının üvey oğullarından hangisi erken davranır, üzerine elbisesini atarsa kadın o kişinin olmaktaydı. Şayet kadın acele davranıp kaçabilirse serbest kalmaktaydı."
Çocuk öldü mü güneş Simsiyah görünür gözüne, Elinde bir ip, Nereye Bilmez bağlayacağını anne... Kaçar herkesten, Durmaz bir yerde. Anne ölünce çocuk, Çocuk ölünce anne... Sezai Karakoç
Sayfa 173
Reklam
İçimdeki anne ölmeden önce, içimdeki babanın bir gözü görürdü içimdeki çocukları, anne ölünce babanın diğer gözü de kapandı, her ikisi de kör iki göz içteki çocukluğu yadsıdı
"İnsan, annesi ölene kadar yaşlanmıyor. (...) Zamana karşı koruyorlar bizi. Anne ölünce de birden otuz yılsa otuz, kırk yılsa kırk... O kadar yıl birden geçiyor."
Sayfa 83 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
İçimdeki anne ölmeden önce içimdeki babanın bir gözü görürdü içimdeki çocukları, anne ölünce babanın diğer gözü de kapandı her ikisi de kör iki gözleri içteki çocukluğu yadsıdı. Sonra sözcüklerin kumda bıraktığı izlerin içine yerleştim...
Bir çiçeği koparmadan koklamayı bilmiyorsunuz bayım. Bir kadınla sevişmeden sevmeyi, Dövüşmeden barışmayı. Siz insan olmayı hiç denemediniz bayım. Ne güneşin küfür yemediği kaldı sizden ne yağmurun. Çamurun içinden çıktık diyorsunuz ya hani, Siz o çamuru bile kirlettiniz bayım. Yaşıyorsunuz ama yaşattığınız kaç umut kaldı elinizde? Dilinizde hep
İnsan, annesi ölene kadar yaşlanmıyor. Zamana karşı koruyorlar bizi. Anne ölünce de birden otuz yılsa otuz, kırk yılsa kırk... O kadar yıl birden geçiyor.
Sayfa 83 - Yapı KrediKitabı okudu
745 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.