...29 Haziran günü İstanbul Taksim'e yürüyordu.Herkes ümitli, neşeliydi. Fenerli gençler köprüde, vapurdan inmiş, ellerinde Türk ve Fener bayrakları ile Karaköy-Tepebaşı yoluyla bugünkü İstiklal caddesine çıkmışlardı. Burada Fenerlilerle Galatasaray Lisesi'nin içinde toplanmış olan Galatasaraylı gençler katıldı. Bunlar da Türk ve Galatasaray bayrakları taşıyorlardı. Kucaklaşarak selamlaşarak Taksim'e doğru yürüdüler. Taksim meydanına çıkınca Gümüşsuyu yoluyla gelen Beşiktaşlı gençlerle karşılaşıp karıştılar. Onların da ellerinde Türk ve Beşiktaş bayrakları vardı...
"Şebnem sen saklanınca ağaçların içi boşaldı, kuşlar iskelete döndü, deniz pıhtılaştı, gökyüzü felç oldu, bulutlar kireç bağladı, asfaltlar eriyor, minareler yamuldu; İstanbul haşlanmış lahana gibi kendini saldı."
Fuzuli aşk ayrılığının azab olduğunu, azab kelimesinin a-z-b kökünden türediğini, bunun da "lezzet" demek olduğunu söylüyordu. Demek ki aşkın azabında bir lezzet vardı ve dertleri zevk edinmeyince aşkın tadı çıkmıyordu.
İstanbul'a yağmur yağıyor.
Ya durmazsa bu sefer?
Ya hiç bitmezse İstanbul'un seni hatırlatmaları bana?
Kaç yağmur daha gerekiyor duaların kabulüne?
O kadar ki bu özlem artık,
Bana değil İstanbul'a söylesen,
bu sevdaların şehri,
bu koca şehir,
vuslat olur yağar gökten