Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Okuduğu kitaplardan bir insan okunabilir diye düşünüyorum."
Yetişkinliğin doruğu. Ondan bir esinti imgele. Sırtüstü karanlıkta anımsarsın. Ah sen seni anımsarsın. Bulutsuz Mayıs günü. Seninle karneriyede buluşur. Rüstik bir al­ tıgen. Tümüyle kütüklerden yapılmış. Kara­ çarn ve köknar. Eni altı ayak. Tabandan ta­ vana yükseklik sekiz. Alan en küçük kesiri­ ne kadar yirmidört ayak kare. Karşılıklı iki küçük çokrenkli ıŞık. Bakiava biçiminde renkli camlı iki küçük pencere. Her birinin altında bir çıkıntı. Baban yaz Pazarları öğle yemeğinden sonra Punch dergisi ve bir yas­ tıkla buraya çekilmeye bayılırdı. Pantolonu­ nun düğmesi açık sayfaları karıştırarak otu­ rurdu çıkıntıların.birine. Sense ayaklarını sarkıtarak ötekine. O kendi kendine kıkırda­ dığı zaman sen de kıkırdamaya çalışırdm. Onun kıkırtıları kesildiğinde seninkiler de kesilirdi. Kıkırdayışını yansılamaya çalışman hoşuna gider mutlandırırdı onu ve bazen sırf senin de kıkırdamaya çalıştığını duymak için kıkırdardı.
Reklam
"Nasıl bir his biliyor musun?oda çok geniş ama sığamıyorsun,bak kapı orada ama çıkamıyorsun,pencere açık ama nefes alamıyorsun."
Her ben dediğimde “Affola,” diyesim geliyor oysa..
Ben de bu dünyaya düşmüş biriyim. Kimi zaman şeytan dokunmuş düşünü hayra yoramayan Havva, kimi zaman af dileyerek kırk yıl gözyaşı döken  dem gibiyim. “Ben neyim?” diye gelmedimse de dünyaya, belli, “Ben neyim?” diye diye gideceğim. Parmaklarımın ucunda yükselerek bir pencere aralığından, batan güneşi gördüğüm günden beri, gökyüzünün rengini,
*~●。。Vazgeçmek, uyumak, bu arada kalmış bilinci daha iyi ve melankolik şeylerle doldurmak ve beni tanımayan birisine sırlar fısıldamak! Vazgeçmek, engin bir denizde gelgit olsam, kimsenin gerçekten de uyumadığı bir gecede gerçek kıyılara aksam! Vazgeçmek, bilinmeyen ve dışsal olmak, ağaçların sallanan dalları, sesleri düşüşlerinden daha çok dikkat çekerek yavaşça düşen yapraklar, uzaktaki dağlardan fışkıran okyanus, gece vakti parklardaki belirsizlik, karanlığın doğal labirentlerinde ve sonsuz kıvrımlarında kayboluş!.. Vazgeçmek, sonlanmak ama başka bir şey olarak yaşamak: Bir kitabın sayfası, dağınık bir saçın püskülü, yarı açık bir pencere yanındaki bir bitkinin ürpertisi, yoldaki çakıllar üzerindeki alakasız adımlar, uykuya dalmakta olan köyden çıkan son duman, arabacının sabah erken saatte yol kenarına koyduğu kamçı... Saçmalık, kafa karışıklığı, bilinçsizlik -yaşam olmayan her şey...
Sayfa 39 - Ayrıntı Yarınları çeviren Orhan TuncayKitabı okuyor
Reklam
"Bedenin benden uzak Ama açık bir pencere var Yüreğimden yüreğine."
Rusya hükümeti, Büyük Petro zamanından beri, daima açık deniz siyasetini takip etmiştir. Baltık Denizi'nde olduğu gibi, Karadeniz'de de evvela bir pencere, sonra bir cephe istemişti. Fakat Baltık ile Karadeniz kapalı denizlerden idi. Rusya için Akdeniz'e bir kapı lazımdı. Bu kapı niçin Bâb-ı Ali - İstanbul olmasın? Türkiye işlerine müdahale için Rusya'nın pek mükemmel bahaneleri vardı: Din! Vaktiyle Polonya'da olduğu gibi, şimdi de zât-ı şahâne (Osmanlı padişahının) 1771'de tasdik ettiği temsil hakkından istifade ederek Osmanlı Devleti'nde ki Rum Ortodoks ahaliyi şiddetli bir şekilde "himaye etmek" yeterli idi. Balkan Hıristiyanlarından büyük kısmı ile paydaş cinsi, hemen hepsi ile paydaş dini vardı. Muahedesiz tasdik edilmiş olan bu hukuk, Rusya'ya manevi bir nüfuz, resmi bir himaye vaziyeti bahşediyordu ; Rusya bu nüfuzunu birçok zamanlar, Boğazlar hakkındaki ihtiraskarane emellerine esas kabul etmişti.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.