Her şeyin fakir elbiseleri gibi lime lime, nem almış sıvalar gibi parça parça döküldüğü zaman, yalnız sen varsın insan. Yalnız sen varsın… Yalnız sana aşığım.
Konuşuyorum. Konuşturuluyorum. Bütün konuşmalarımı bilen bir Rabbe sahibim. Sahibim olan Rabbim beni muhatap almış, bana tenezzül etmiş, benimle Kitabı vasıtasıyla konuşuyor. Benimle teması koparmak istemiyor, her gün beş vakit huzuruna çağırıyor da ben bir vakit bile, hâşâ tenezzül edip yanına gitmiyorum. Zillet niçin var Feride? Anlıyorum ki O'ndan uzak kaldığım her an zillet içindeyim.
Sayfa 223 - Karavan kitapKitabı okudu
Reklam
Akşamları yarım lirasını almış giden, boynum kalınlığında bilekli çocukların feragati beni kıvrandırır, kahvelerinde oturur, önüme gelenle kavga ederim. Bana toprak sahibi olmaktan bahsetme arkadaş! Toprağın asıl sahibi onunla dövüşendir. Arabayla, kırbaçla, bir yağız atla mağrur, harman savrulurken seyretmek, toprak sürülürken cıgara yakmak, patatesler çıkarken ceviz gölgesinde uyuyup uyanıp, “Hadi karılar, biraz gayret!” demekle çalıştım zanneden adamın benim nazarımda kıymeti yoktur. Ben şu karıncalara basamam. Karıncalara basmamak için gözlerim önümde yürürüm. Ama bu herifin gırtlağına basarım.
HAVUZ BAŞI Beyazıt Havuzu'nun kenarındaki kanepelerden birine oturmuş sizi bekliyorum. Yaşını almış bir adamın yirmi yaşındaki çocuk kederlerini, sevinçlerini yaşaması ne demektir, diye düşünüyorum: Belki, bir geç olma hadisesi. Belki de bir çeşit hazları, kederleri, çocuklukları uzatma temayülü. Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alamet
... arzusu iradesiyle çarpışmıyordu bile. Arzusu iradesini almış, birlik olmuşlar, dost olmuşlardı. Beraberdiler. Bütün gün ayrılmıyorlardı. Yalnız rüyalarında birbirlerinden bir lahza ayrılıp tokatlaşıyorlardı.
Sahiden güzel gözleri var. İçinde bir tek renk yok gözlerinin; birçok renkler var. Yeşil var, eflatun var, bir ara mavi var, kahverengi var, ela var, bu arada birçok güneş ışığı var. Pırıltıdan ve renkten öyle nasibini almış gözler ki ela gözlüdür, diyorsunuz, değil. Lacivert, yeşil; ne münasebet! Kahverengi; hayır efendim! Birbirinden renkleriyle ayrılan bir sürü maden ve taşı bir havanda dövünüz. İçinde bakır da olsun, altın da, demir de olsun, gümüş de, platin de, granit de olsun, zebercet de, zümrüt de, inci de olsun, kum da... Bunların üstüne güneş ışığı vurun, sonra birdenbire bir ay ışığı geçin: İşte İnci Hanım'ın gözleri.
Reklam
Ankara'yı, stepin ortasındaki bir Avrupa küçük şehrine benzeyen bu güzel şehri bırakacaktı. Birdenbire Ankara ona pek sevimli, pek cici geldi. Sanki onu cebine almış gibiydi.
Sayfa 53 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Her şeyin fakir elbiseleri gibi lime lime, nem almış sıvalar gibi parça parça döküldüğü zaman, yalnız sen varsın insan. Yalnız sen varsın. Yalnızlığımın; ihtiyarlığımın; sevimliliğimin, egoizmimin ortasında daha dün şehvetle sarıldığım, kokusundan hazzettiğim; yıldızları, yandan çarklıyı, derin suları, heykelleri, gotik binaları, ağaçlık tenha yolları, pek sevdiğim yeşil yeşil, kırmızı kırmızı, turuncu turuncu yanan işaret fenerlerini geride bırakıp sana yalnız sana aşığım.
İktidara muhalefet olmak;
" Sait Faik iktidarın her türüne tavır almış, adeta oyunun dışında kalmak için özellikle çaba sarf etmiş bir yazardır. Tüm yazdıklarında insanın (ister zengin ve güçlü, ister fakir ve düşkün olsun hemen hepsinin) iktidar duygusuyla kötülüğe yaklaştığını, iktidarın sadece devlet ile birey arasında kurulan bir yönetim ilişkisi olmadığını, tam tersine nerede iki insan varsa orada bir iktidar ilişkisinin kurulduğunu ve insanların bu yüzden acı çektiğini anlatmış bir yazardır..."
Sayfa 33 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Şairler Akşamı
Var olsunlar yine bu akşam Şereflendirdi şairler masamızı Kurduk mehtaba karşı çilingir soframızı Akşam yine akşam Ve başta Ahmet Haşim Bey Yorgun gözlerinde melâl ü gam Bir yanda Cahit Sıtkı İlk sevgiliyi almış Beşiktaş'tan Sesleniyor Abbas'a -Haydi Abbas vakit tamam Karşısında Veli'nin oğlu Garip Orhan Veli Yine tarifsiz kederler
434 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.