Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi kafamızı birçok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. On bin yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek muhakkak ki şimdi burada böyle sükûnetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı Allah yaptılar? Onlar tabiatta saklı duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. Halbuki bizim bunu yapmamıza imkân yok. Minimini kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin, karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor... Söyle, hangi ilim, hangi şiir, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir? Buna rağmen burnumuzu kaldırmadan bozuk kaldırımlarda yürüyüp gitmekte devam ediyoruz. Dünyadaki insanların acaba kaç binde biri şu anda başını aya çevirmiştir?
Ömer kürekleri bırakarak duyulur duyulmaz bir sesle konuşmaya başladı: "Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi, kafamızı birçok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükûnetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulut ve yıldırımı babalarının hayrına mı Allah yaptılar? Onlar tabiatta saklı duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. Halbuki bizim bunu yapmamıza imkân yok. Minimini kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin, karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor... Söyle, hangi ilim, hangi şiir, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir? Buna rağmen burnumuzu kaldırmadan bozuk kaldırımlarda yürüyüp gitmekte devam ediyoruz. Dünyadaki insanların acaba kaç binde biri şu anda başını aya çevirmiştir?"
Sayfa 93 - Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Şiddetli bir rüzgar esip yanı başındaki ağaçtan yüzlerce yaprağı aşağı indirmişti. Aşağı inen, yapraklar değildi sanki. Her yaprak bir anı, bir haftayı, bir ayı temsil ediyor gibiydi; kopup giden hayatından çalınan zamanlardı. Küçük bir hesap yaptı o an. Ortalama insan ömrü altmış yıl olsa, geriye o da garanti olmayan yaklaşık bir otuz yılı daha kalmıştı. Otuz kere daha tatil yapmak, otuz kere daha senede bir gün Amerika'da yaşayan bir arkadaşı ile görüşmek, otuz kere daha karda yürümek.
Sayfa 23
Bizim küçük hayatlarımız!
“Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi, kafamızı birçok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükunetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı Allah yaptılar? Onlar tabiatta saklı duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. Halbuki bizim bunu yapmamıza imkân yok. Minimini kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin, karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor... Söyle, hangi ilim, hangi şiir, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir? Buna rağmen burnumuzu kaldırmadan bozuk kaldırımlarda yürüyüp gitmekte devam ediyoruz. Dünyadaki insanların acaba kaç binde biri şu anda başını aya çevirmiştir? Halbuki 0 her şeyi, herkesi görüyor ve gafletimizin üstüne o tatlı, o iyi tebessümünü serpiyor.
Sayfa 94 - YKYKitabı okudu
17 Haziran 2017 ‘belki’ sözcüğünün ‘kesinlikle’ anlamına geleceğini, bundan dolayı da onlara umudun ancak ufak parçalar halinde sunulabileceğini, aksi takdirde iyimserliklerinde aşırıya kaçacaklarını ve delice şeyler yapmaya başlayacaklarını bilemezdiniz ki. Ama siz onlara gökyüzündeki yıldızları ve ayı vaat ettiniz, onlar
Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi, kafamızı birçok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükûnetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı Allah yaptılar? Onlar tabiatta saklı duran ruhu bizden iyi anlamışlardır. Halbuki bizim bunu yapmamıza imkân yok. Minimini kafalarımızı ukalaca kitaplar, birbirinden çürük bilgiler, neticesi olmayan hesaplar ve Allah kahretsin, karmakarışık menfaat düşünceleri dolduruyor. Söyle, hangi ilim, hangi şiir, hangi aşk, hangi devlet bu manzaradan daha güzel, daha muhteşemdir?
Sayfa 93 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
çocuğun adı bir türlü aklıma gelmiyordu filipina. ama kim olduğunu hatırlıyorum.doktor olduğum için olmayan bacaklarının hikayesini hatırlamam gerekirdi belki ama ben gövdesinin üst tarafıyla ilgili olanı biliyordum.bir amcası vardı bu çocuğun. denizciydi adam. sadece bir kez gelmişti şatilla'ya ve bu çocuğa ispanya'dan bir oyuncak getirmişti. ip atlayan, sarı plastik bir ayı, pilli şeylerden. bundan nefret ederim filipina, haberin olsun. sakın bana uzaklardan pahalı oyuncaklar göndermeye kalkma! çünkü uzak zengin ülkelerden gönderilen hediyeler çok acıklıdır. yoksul evlerin iyiden iyiye kolunu kanadını kırar böyle hediyeler. evdeki her şeyden, hatta bazen herkesten daha kıymetli göründükleri için evdekilerin şavkını söndürüp kendi başlarına bir ışık yaratırlar. üstelik çocuk ne zaman oyuncağı eline alsa - acaba sadece bu topraklarda mı öyle bu?- biri mutlaka çocuğa kızar: "dikkat et! dikkat et!" millet birbirini öldürürken, allah'ın belası oyuncak her şeyden daha kıymetli gibi görünür.bu yüzden sevmem kıymetli oyuncakları.çocukları kıymetsizleştirmekle kalmaz, bütün aileye de -sanki başka dertleri yokmuş gibi- kadersizliklerini hatırlatan bir bildiri okur bu oyuncaklar.çok mu acıklı oldu? ama bana sorarsan çocuğu bu ayı öldürdü.
Üç arkadaşın öyküsü bu. Beyoğlu’nda büyümüş, Beyoğlu’nda yaşayan üç ayrı kişilik, üç ayrı kimlik, üç ayrı insan. Ölümsüzlük merakıyla başlayan ölümler. Her cinayetin ardında gizemli bir neden… Ve soruşturma boyunca adım adım, bina bina, sokak sokak Beyoğlu. O çoksesli, çokrenkli, çokdilli, çokkültürlü Beyoğlu. Günümüzün Babil Kulesi… İnsanın
"Sana biraz ekmek getirdim,” deyip beze sarılı kahverengi arpa ekmeğini ona verdim. “Ve bir şişe de su.” “Bunlar çok güzelmiş,” dedi kibarca. Şişe onun ufacık ellerinde kocaman duruyordu. “Suda ne var?” diye sorarken şişenin tıpasını çıkardı ve bir gözünü kapatarak içine baktı. “Çiçekler,” dedim. “Ve ayın bu gece gökyüzünde olmayan parçası. Onu da içine koydum.” Başını kaldırdı. “Ben ayı zaten söyledim,” dedi azıcık sitem ederek. “Öyleyse sadece çiçekler. Ve bir yusufçuğun sırtından aldığım parıltı. Aslında parıltıyı aydan alacaktım, ama bula bula mavi bir yusufçuğun parıltısını bulabildim.”
Sayfa 455Kitabı okudu
“Böyle bir geceyi bütün varlığımızla içemeyişimizin sebebi, kafamızı birçok saçma şeylerin doldurmuş olmasıdır. On bin, yirmi bin sene evvelki insanlar gibi olabilsek, tabiatı onların gözüyle görsek, muhakkak ki şimdi burada böyle sükunetle oturamazdık. Onlar güneşi, ayı, falanca büyük tepeyi veya filan bulutu ve yıldırımı babalarının hayrına mı
691 öğeden 681 ile 690 arasındakiler gösteriliyor.