Sultan Abdülhamid Han müminlerin hayalinde derin bir hatıra bırakarak 10 Şubat 1918 tarihinde ahirete irtihal eyledi ve Divanyolu'ndaki 2. Mahmud Türbesi'ne defnedildi. Üstat Necip Fazıl Kısakürek'in Sultan Abdülhamid ile ilgili, "Sultan Abdülhamid'i anlamak, her şeyi anlamak olacaktır!" tesbiti, bugün Müslümanların hünkâr Hazretlerine bir vefa borcu olarak yerine getirmeleri gereken bir vazifedir.
Sayfa 199Kitabı okudu
Atsız ve Arkadaşları Eylemde: Fatih'in Türbesini Temizliyorlar: Atsız yine Süleymaniye Kütüphanesi'ndeydi. Oradaki tasnif işine devam ediyordu. 1952 yazının bir tatil gününde öğrencileri Altan Deliorman ve Erk Yurtsever ile Divanyolu'ndaki bir kıraathanede buluşmuştu. Sonra birlikte Fatih'in türbesine gittiler. "Türbeye
Reklam
“İnkıraz, kurtuluş... Bu kelimeleri şimdi ne kolay söylüyorsunuz. Bir milletin bayrağı, o milletin başı gibi düşer. İstanbul sokaklarında yedi düşman marşının birbirine karıştığını duymuş olanlardanım. Beyaz barbar, kaç sene pabuçlarını Ay Yıldız paçavrasına sildi. Sarayburnu'nda, İstanbul güneşi batarken, zenci davulu Marseyyez vurdu. Galata Şanghay çarşısına, Divanyolu Fas pazarına, İstanbul sokaklarında Mısırlı İngiliz'e, Cezayirli Fransız'a döndü. Karargâh kapılarında prensler racalık, büyük fikir adamları tebaalık dilenir oldular. Ben en büyük vatandaş kahramanlığının gözyaşlarını kurutmadan evden çıkmak olduğunu görmüş olanlardanım.”
İstanbul'un yukarıda söz ettiğimiz törenlerinin geçtiği bölgeleri çok iyi korumamız gerekir. Neresidir bu bölgeler? Sultanahmet; Divanyolu dediğimiz, yani Sultanahmet ile en azından Aksaray'a kadar uzanan cadde, Beyazıt Meydanı ve Süleymaniye civarı... Maalesef şu ana kadar korumayı beceremedik. Eğer bu yolları ve mekânları koruyamazsak ne ecdadımızın altı asırlık tarihini, ki bunun beş asrı İstanbul'da geçmiştir, ne de peşimizdeki bin yıllık Roma tarihini korumamız, anlamamız, canlandırmamız mümkün değildir. Ve bu uzun tarih bizim sorumluluğumuz altındadır. Buralara sahip olan insanların imtiyazları kadar çekeceği külfet ve altına gireceği yükümlülük de vardır. Bu üç kilometrekareyi korumak, muhafaza etmek boynumuzun borcudur.
Tanzimat'tan sonra insanla beraber kahve zevki de değişti. Viyana ve Paris usulü, duvarları aynalarla süslü, sandalye ve masalı kahveler açıldı ve bugün o kadar zevkle dinlediğimiz "Kâtibim" türküsünde kolalı gömleği ve setresiyle alay edilen İstanbul beyleri bu kahvelerde toplanmaya başladılar. Aziz devrinde birdenbire yayılan gazete zevki yüzünden bu kahvelerin bir kısmı kıraathane adını aldılar. Beyoğlu'ndan Galata ve Divanyolu'na, Bayezıt'a kadar bu kıraathaneler vardı. Abdülhamid devrinde Divanyolu'nda Arif'in kıraathanesi bir zaman büyük şöhret kazanmıştı. Onun karşısında Bekir isminde bir zat, bir kıraathane açmıştı. O devirden kalma bir kıt'a bu iki patronun arasında meslek rekabeti yüzünden çıkan bir kavgayı nakleder. Dün gice iki kırâathâneci Birbiriyle eylemişler arbede Vak'ayı seyreyleyenler dediler Arif'i yıktı Bekir bir darbede
Sayfa 166
Bu Müslümanlığın çehresi, otuz kırk senede bütün etrafıyla beraber değişir; ramazan sofrası, cami sebili, Fatih kahveleri, Küçükpazar çarşısı, Divanyolu... Bu Müslümanlığın benim de herkes gibi inandığım akideleri vardır. Fakat onların arkasında kendilerini aydınlatan, mânalarını yapan bütün bir hayat vardır, halk vardır. Asıl sihrini o yapar. O ne medreseden, ne tekkeden, ne şeyhülislâm kapısından, ne kazasker konağından gelir; halkın hayatından doğmuştur. Onun içindir ki o hayatın emrindedir, ruhaniyeti onunla beraber yürür, içine frenk icadı bile girer; fakat manzarası bizim kalır.
Reklam
221 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.