Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
...ülkemi terk etmem gerekiyordu. Kaçmam gerekiyordu...Masallardan biliyordum ki her gezi, her gidiş, her yolculuk güzel bir şiir gibi dalgalanır yürekte ve güzel, yeni şeyler keşfetme imkanı sunar. Hem masallarda şöyle denmiyordu: "Bütün iyi, süslü, güzel şeyler yolculuklarda olgunlaşır."
"Durum, o sırada bir deprem geçirmiş olan Erzincan'a ve oradan da Erzurum'a yaptıkları bir gezi sırasında daha da kötüleşti. Gazi, burada şerefine verilen bir öğle yemeğine subay ve memurların eşleriyle birlikte gelmelerini istemişti. Bu tutucu şehirde, kadınlarla erkekler ilk olarak, bir sofrada bir arada oturuyorlardı. Bu yüzden yemeğin, sembolik ve resmi bir havası vardı. Davetlilerin çoğunun huzursuz olduğu görülüyordu. Gazi, soğukluğu gidermek için, mevki komutanının, ev sahibesi durumunda olan güzel eşine kur yapmaya başladı. Karşısında oturan kadına iltifat ediyor, övgülü bakışlarla bakıyordu. Latife Hanım önce bundan hoşlanmadığını belli etti, sonra kendine hâkim olamayarak bağırdı: 'Kemal, ayaklarına dikkat et. Bana kadar uzanıyor.' Gazi öfkeyle dikildi. Davetliler sıkıntıyla sustular. Toplumsal deneme çok kötü bir sonuç vermişti. Gazi bundan sonra Latife Hanım'la konuşmadı. Ertesi gün Ankara'ya, kabineye bir telgraf çekerek derhal boşanma işlemine girişilmesini bildirdi. Latife Hanım ertesi sabah, yanına iki subay katılarak geri gönderildi. Ne Gazi, ne de evlerinde misafir kaldıkları komutanın karısı, kendisiyle vedalaşmışlardı."
Sayfa 494 - Altın Kitaplar, 30. BasımKitabı okudu
Reklam
Ben yolda izliyorum. Bir arada görmeye pek alışık olmadığımız hayvanlar bunlar. Karmakarışık duruyorlar; alacalı inekler, danalar, öküzler, buzağılar, kıvırcık tüylü koçlar, koyunlar, kuzular, yabani keçiler, zıp zıp zıplayan oğlaklar, birkaç domuz, bir at, yüzlerce tavuk, horozlar, ördekler, kazlar; tavşan, geyik, keklik, bıldırcın, sülün gibi
Yitirdiklerimiz...
Acırım, kahrolurum, böyle gencecik yaşta hayatını kaybeden evlatlarımızı görünce. Yine çok acı duymuştum, yıllar önce babasının yanıbaşında polisler tarafından evlerinin önünde katledilen ve bedeninden 13 kurşun çıkan Uğur Kaymaz’ı duyduğum zaman. Yine, Hendek Savaşları’ında katledilen küçücük yavrularımızın cansız bedenlerini gördüğüm
Sayfa 208 - Derleniş YayınlarıKitabı okudu
"Kopi luwak" denilen ve tüm dünyada aranan bir kahve çeşidi var ki, kilosu 700 doları buluyor. Hikayesi de şu: 20. yüzyılın ortalarına doğru kahve endüstrisi ülkede yavaş yavaş gelişirken, Fransızlar Vietnamlı çiftçilerin kahve çekirdeklerini kullanmalarına izin vermez, tüm ürünü kendileri alırlarmış. Bu arada kahveden yoksun Vietnamlı çiftçiler misklerin en güzel çekirdekleri bulup yediklerini fark edince, bu hayvanların dışkılarını toplayıp kendi kahvelerini üretmeye başlamışlar. Üretim şöyle yapılıyor: Misk kedileri kahve çekirdeklerini yiyor, bu çekirdekler hayvanın midesindeki enzimlerle fermantasyona uğruyor, dışkı yoluyla atılan çekirdekler daha sonra temizlenip kurutularak kahveye dönüştürülüyor. Bu kahve damakta gayet zengin ve güçlü bir tat bırakıyor, içerken neredeyse çikolata aromalıymış gibi hissediyorsunuz. Hiç yüzünüzü buruşturmayın, Vietnamlılar içmeye değer tek kahvenin ca phe chon (misk kahvesi) olduğunu söylüyorlar. Kopi luwak bu kadar değerlenince, çiftçiler misk dışkılarını doğadan toplamayı bırakıp bu hayvanları yetiştirmeye başlamışlar. Tabii hemen sahteleri de piyasaya sürülmüş; biyoteknolojiyle misklerin midesindekine benzer bir enzim elde edilmiş. Bu yolla üretilen kahveler kilosu 100 dolara satılıyormuş.
Sayfa 79 - Kolektif kitap
... Şarkının ismi:"Genç Dağ Rüzgarının Bahçedeki İlk Gezintisi"ydi. Bahçeyi ilk kez gören bir rüzgarın gözünden ağaçların, çiçeklerin, otların ve insanların anlatılması. Bu şarkıyı ilk kez nerede dinlediğimi hatırlamasamda, gözlerimi kapatarak ben de katıldım rüzgarın bahçedeki gezisine. Bir çiçek tozunun, rüzgarın saydam kanatlarına binerek ağaçların arasına dalmasına benziyordu bu gezi. Kestane ağaçlarının, kavakların, meşelerin farklı tonlardan oluşan yeşil yapraklarının arasından geçiyordum. Ilık, nemli bir buğu yüzümü yalıyordu. Yere yaklaşınca güzel bir sürpriz gibi sarı, pembe, mor, kırmızı, beyaz rekli kasımpatılar, ortancalar, menekşeler belirdi gözlerimin önünde. Renkleri o kadar canlıydı, çiçekleri o kadar narindi ki, güzellikleri başımı döndürüyordu. Ansızın onu fark ettim, taze çimenlerin arsında ağır ağır ilerleyen bir kaplumbağa. ...
Sayfa 191Kitabı okudu
Reklam
Gece Uçuşu
Tepeler, uçağın altında, gölgeden izlerini akşamın altınına gömüyordu şimdiden. Ovalar yıpranmaz bir ışıkla aydınlanıyordu: bu ülkede ovalar, kıştan sonra kırlarını sermeyi nasıl bitiremiyorlarsa şimdi de altınlarını sermeyi bitiremiyorlardı. Güneyin en ucundan gelip Buenos Aires’e Patagonya postasını taşıyan pilot Fabien, bir limanın suları
Sayfa 14 - Dedalus Yayınları
Zehra'nın İstanbul Rüyası
Güzel geçen o günün ardından yatağa girerken şiirin geri kalanını da hatırladı: Altın pırıltılarla devranı rakkaselerin / Ve tahta kutularda upuzun yatan ölüler. Sevgili ölülerini düşündü Zehra. Dedesinin niye uzun zamandır uğramadığını merak etti. (Mezarda rahatı yerinde olmalıydı ki gelmiyordu.) Ama iki gece sonra hayatının en
Sayfa 260 - Zehra ile Ercüment’e dairKitabı okudu
Konstantiniyye Oteli
Gazeteci Arif Tozan kül yutmuyor “Yarınki köşe yazımda bu daveti anlatmalı mıyım acaba? Bilemiyorum ki. Eskiden böyle yazıları zevkle okuyordu millet ama şimdi bir öfke modası başladı. Kıyak yemek, kıyak gezi, kıyak uçak bileti diyerek her şeye kızıyor okurlar. Belki de kendilerinin çektiği sıkıntılar artarken, gazetecilerin hayatın
Sayfa 251 - 27 numaralı masadaki insanlara dair - Gazeteci Arif Tozan kül yutmuyor!Kitabı okudu
372 öğeden 361 ile 370 arasındakiler gösteriliyor.