Türk Ocakları Ankara Şube Başkanı TÜRKÂN HACALOĞLU’nun toplantıyı açış konuşması “20 yıl önce ebediyete gönderdiğimiz Türk milliyetçilerinin Galip Abisi için bugün burada toplanmış bulunuyoruz. Siz Galip Abi dostları, hepinize ‘Hoş geldiniz.’ diyorum. Bugünün anlamı benim için çok önemli. Çünkü çok değer verdiğim üç önemli şahsiyet şu anda
T.B.M.M.Azasına Mahsus 18. 12. 9321 Aziz Kardeş, Bizim merhum pederin “Tımarhane” adlı romanından vekâ­letçe bir miktar satın alınmasını usulen bir istida ve çift nüsha kitap takdim etmek suretiyle istirham etmiştim. Bugünlerde bazı muharrirlerin eserleri hakkında karar verildiğini yine bir mu­harrir arkadaştan işittiğim ve bize bir şey tefhim edilmediği için tevziat harici kalmaktan endişe ediyorum. Vaziyetim ve mizacım itibarıyla dairede bizzat takip etmek de bana ağır geliyor. Yalnız, fırsat kaçmamışsa ve faydalı olacağını ümit ederseniz şahsi dost­luğum olan Ali Haydar Bey’e ve burada tanıştığım Kâzım Nami [Duru] Bey’e ricakâr olabileceğim. Böyle bir müracaatım olacağını Ali Haydar Bey daha evvelden de bilmektedir. İstidamız; evrak müdürlüğünün 1­12­934 tarih ve 60671 numarasıyla talim ve ter­biyeye tevdi edilmiştir. Bu cihete ait mevud alakadarlığınızı rica ile beraber kitap hakkında tenkit ve mütalaalarınızı da dinleyebilmek için ayrıca bir nüsha takdim ediyorum. Vaktiniz olur da bir tarafa bir de yazı tenkidi lütfedebilirseniz babamın ruhuyla beraber, şüphe­siz, ben de şad olurum. Gözlerinizden öperim kardeş. Balıkesir Mebusu Ahmet Vasfi [Şenözen] ☆ mektupta söz edilen, Mehmed Hamdi Bey'in Tımarhane adlı romanı 1933'te yayımlanmıştır. Evrak Müdürlüğü'ne gönderilen istidanın tarihi de 1­12­934 olduğuna göre mektuptaki tarih yanlıştır.
Reklam
osmanlı son dönemi pırıl pırıl..
«Abdülaziz devrinin devlet adamları, gerçekte, mutaassıp bulunmamalarına rağmen, halkın taassup (bağnazlık) içinde bulunmasını, bir 'Hikmet-i hükümet' olarak kabul etmektedirler. Bu sebeple, halkın taassubunu körükleyecek ve devam ettirecek hadiselerin istismarında da kusur gösterilmemektedir. Bu istismara örnek olarak
Sayfa 103Kitabı okudu
Bana soracak olursanız sanki bir muharrir hayalindeki zor piyesi kaleme almış, oyuncular da sahneleri sırasıyla oynayarak, piyesi sonuca ulaştırmaya muvaffak olmuştular! Biz Osmanlı Devleti, oyunun şaşkın baş aktörü olarak ve gözlerimize inanamayarak, seyreylemiştik etrafımızda olup biteni. Ve biten de biz olmuştuk!
Sayfa 264Kitabı okudu
Tarihi roman ve hikaye yazarken çok dikkatli olmak lazımdır. Muharrir yalnız muhayyilesine dayanırsa, geçmiş asırlar adetlerini, giyim kuşamını ve hatta binaların dış ve iç mimarisini bilmezse büyük hatalara düşer. Kendisi gülünç olduktan başka, okuyucuları arasında tarih bilgisi kıt olanları da yanıltır, hafızalarında sonradan kazınması zor yalancı izler bırakır.
Sayfa 58 - Doğan Kitap
Lâkin, gazeteler saç saça baş başadırlar. Kimi kaçan şeflerinin ardından ağız dolusu sövmekle yürek serinlendirmeye, kimi birtakım boş ah ve vahlarla teselli bulmaya çabalıyor. Kimi bir büyük sıtma ateşi içindeymiş gibi sadece hezeyan ediyor. Bazısı ortaya "manda" diye acayip bir kurtuluş çaresi atmıştır, fakat bunu kime vereceğini
Reklam
Ben edebiyata ve tarih bilimine düşman olsaydım, bir ara tacımla, tahtımla uğraşmak istemiş olan Murad Bey'in (Mizancı Murad) her münasebetsizliğine katlanarak, istifa ettiği halde etmemiş kabul ederek devlet hizmetinde kalmasına razı olmazdım! Hayır, tekrar ederim ki ben, edebiyatçıların gerçek ve şefkatli bir dostu idim. Eğer onlara düşman olsaydım, benim de sokak ortalarında edebiyatçı ve muharrir öldürecek adamlarım yok değildi!
Sayfa 13 - pınar yayınlarıKitabı yarım bıraktı
Tarihte görülmemiştir ki, bir devlet şeyhülislâmlık makamını ihraz etmiş bir ruhanîsini, sadrazamını, vükelâ, meb'us, muharrir ve paşalarını üç dört ay muhakemesiz hapsettikten sonra düşmanın eline teslim etmiş bulunsun! Bu rezaleti yalnız altıncı Sultan Mehmet gibi sefil birisi irtikap eder!
Sayfa 90 - Doğu KitabeviKitabı okudu
- “Bir gün, bir yemekte, Sabık Şair’e “İslâmiyet deyince benim burnuma ayak kokusu gelir!” sözünü söyleyen ve “o senin burnuna gelen, İslâmiyetin değil, ciğerindeki ufunetin kokusudur!” cevabını alan Falih Rıfkı, bu defa şu karşılığa muhataptır: - "Vücudunda, kalemini sokacağın ve gizleyeceğin ve onu kullanmayı gençliğinde pek iyi bildiğin bir menfez ara ve sus! Yoksa, seni, ruhî ve uzvî bütün fuhş menfezlerinle beraber ve çırılçıplak, ressam eline ve muharrir kalemine teslim etmek boynumuza borç olsun! Falih Rıfkı Bey susmuştur."
Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
Rönesans hareketi... Bu, Müslümanlık davasi güdenlerin, üstünde en çok durmaya mecbur oldukları bir iştir. Çünkü (Rönesans) bizim eserimiz olmalıydı. Niçin garplının işi olmuştur? Evvelâ Rönesans (Ümanist)lerin çalışmalarıyla başlar. Ufacık bir kültür mes'elesi, ama izah edeyim! Bizde birçok muharrir (ümanizm) nedir, bilmez... İnsaniyetçilik mezhebi zannederler onu. Kahkaha ile gülmek lâzım... (Ümanist)ler ilk yunan metinlerini tercüme eden ve ilk menbain ışıklarını veren arayıcılardır. Yunan metinlerini nerde bulacaklar ? Roma Yunanı mahvetmiş, barbarlar da Roma'yı silmiştir. (Ümanist)ler bu iki medeniyete ulaştırıcı vesikaları Araplardan almışlardır. Araplar bütün eski Yunan eserlerini tercüme etmişlerdi. Ve Yunan eserleri Arapçaya intikalden sonra (Rönesans) hareketiyle tekrar garp dillerine döndürülmüş ve asıllarına ulaştırılmıştır. Buradan anlayın (Ümanist)lerin ne olduğunu...
45 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.