Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Üç Devlet- Üç Kadın- Üç Halk: İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth, Fransa Ana Kraliçesi Catherine de Medicis, Osmanlı İmparatoru'nun Validesi Safiye Sultan ve bunların tahakkümünde ki üç farklı halk: İngilizler, Fransızlar, Osmanlılar. İşte 16. yüzyılda garip bir tesadüf olsa gerek üç devletin başında da, yönetimde de üç farklı kadın bulunmakta idi.
Sayfa 116Kitabı okudu
Biz Osmanlı için "imparatorluk" diyebiliriz, ama "devlet" demeyi tercih ederiz. Çünkü devlet sözünde bir mistisizm vardır. Buna bağlı olarak da böyle bir devletin yönetim merkezi anlayışında din faktörünün inkar edilemez bir etkisi olduğundan bahsedilebilir. Topkapı Sarayı, bu yönüyle Osmanlıda ihtişamla tevazuu, din anlayışı ile dünya anlayışını bir arada gösteren önemli bir misaldir.
Reklam
Biz Osmanlı için “imparatorluk” diyebiliriz, ama “devlet” demeyi tercih ederiz. Çünkü devlet sözünde bir mistisizm vardır. Buna bağlı olarak da böyle bir devletin yönetim merkezi anlayışında din faktörünün inkâr edilemez bir etkisi olduğundan bahsedilebilir. Topkapı Sarayı, bu yönüyle Osmanlıda ihtişamla tevazuu,din anlayışı ile dünya anlayışını bir arada gösteren önemli bir misaldir.
Oglancılık hakkinda daha fazla bilgi için başvurun bunlara
KAYNAKÇA AKGÜNDÜZ, Ahmet, İslam Hukukunda Kölelik-Cariyelik M üessesesi ve OsmanlI'da Harem, 5. basım, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Ya- yını, 2000. AKKAYA, Mustafa, "17. Yüzyılın İlk Çeyreğinde Üsküdar'da Köle Ti- careti, Kölelerin Ticaretle Uğraşması",/dergi/ makaleler/hakem/TARIH137_1105.doc (erişim tarihi 19.10.2016). AYDEMİR,
Sayfa 266 - KaynakKitabı okudu
Türkiye laikliğinin Batı’dakinden farklı yönlerinden en önemlisini Diyanet İşleri Başkanlığı teşkil eder. Laikliğin Batı topluınlarmda uygulanan biçimin ifade eden “otoritenin aynşması”, laik devletin din işlerine, dinin ise laik devletin işlerine karışmamasını gerektirir. Fakat, laikliğin Türkiye’ye uyarlanmasının getirdiği temel bir farklık
Sayfa 174
Laik terimi, Osmanlı ülkesinde ilk olarak XIX. yüzyılda duyulmasına ve bazı düşünürler arasında ancak XIX. yüzyılın sonlarında kullanılmaya baş lanmasına karşılık, esas olarak uygulamada daha eskilere uzanan bir tarihi vardır. Bu süreçte Tanzimat Fermanı’nı takiben oluşan zihniyet ve uygulamalar önemli bir aşamayı teşkil eder.[1] Fakat laiklik Cumhuriyet’e kadar ki tartışma ve uygulamalarda, hiçbir zaman, Batıdaki Din-Devlet karşılaşması ve bu karşılaşmanın tarihsel sonucu biçiminde açığa çıkan muhtevasıyla var olmaz. Zira, Osmanlı toplumu ve İslam, Batı toplumlan ve Hıristiyanlık’tan tamamıyla farklı özelliklere sahiptir. Ne laikliğe zemini hazırlayan Kilise benzeri bir kuruma ve ne de laikliği oluşturan Kilise-Devlet çaüşmasma ve ne de mezhepler arası çatışmalara/savaşlara genelde İslam ülkelerinde ve özelde de Osmanlı’da tanık olunmamıştır. Bu nedenle, Batı’daki anlam ve uygulamasıyla laikliğin savunulmasına ve uygulanmasına yönelik gayretlere Osmanlı döneminde rastlamak hiçbir şekilde mümkün olmaz.[2] [1] Tanzimat döneminde laiklik kapsamında değerlendirilebilecek olan ve daha çok yasal alanla ilgili uygulama ve çalışmalar için bkz: Öztürk, “Tanzimat Hukuk ve Batılılaşma”, s. 29-31; Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, s. 121-145; Ûçok, Türk Hukuk Tarihi, s. 182-196 [2] Bunun önemli bir istisnası M. Fazıl Paşa’nın 1966 yılında Sultan Abdülaziz’e yazdığı mektuptur. Laikliği din-devlet aynım manasında kullanımla ilgili olarak önemli bir araştırma için: Çelik, “Türkiye’de ilk Laiklik Teklifi ve Arka Planı”, s. 112-115
Sayfa 128
Reklam
'Kuvvetli devirlerin dindar sultanların saltanatlarında yaşanması tesadüf değildi. Anadolu Selçukluları (1077-1308), 1243’te ağır bir hezimete uğradıkları Kösedağ Muharebesi’nden sonra istiklâllerini kaybederek ağır vergiler vermek zorunda kaldıkları Moğollar/İlhanlılar’ın güdümüne girdiler. İşte bu istiklâl ve çöküş devirlerinde hükümdarların
Osmanlıda Şeriat Düzeni
İster siyasal, ister sosyal, ister ekonomik, ister askeri ya da diger alanlarda olsun, yapılmak istenilen her iş, akıl verilerine göre değil fakat şeriat emirlerine göre yapılırdı. "Anayasa kabul edilsin mi, edilmesin mi?", ya da "Meşrutiyet rejimi gerekir mi gerekınez mi?", ya da "Savaşa girişilsin mi, girişilmesin mi?" gibi her ne hususta olursa olsun her konu akla ve müspet bilim esaslarına göre değil ve fakat Kur'an'a, ya da Muhammed'in Kur'an olmayarak yerleştirdiği hükümlere göre ele alınır ve çözüme bağlanırdı.
56 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.