Ganser, sendromun dört mahkumda gözlemdiğini aktarmıştı. Bunu histerik alacakaranlık durumumunun bir çeşidi olarak görüyordu. Sendromun başlıca özellikleri: Kavrama, dikkat ve konsantrasyon bozukluğu, kaygı, zihin bulanıklığı, halüsinasyonlar ve açıkça histerik olan duyusal ve motor semptomlar olarak sıranabilir.
Hayat artık alacakaranlık içinde bir uyuşukluktan, pırıltılar ve gölgeler arasında bir cansızlıktan, o iç güneşin bir karikatürden ibarettir yalnızca: o iç Güneş ki bizi kendi dışımızdaki maddeden Üstün olduğumuza haksız yere inandırır. Hiçten fazla olduğumuzu kanıtlayan hiçbir şey yoktur. Tanrılarla rekabete girdiğimiz, coşkularımızın ürküntülerimizi alt ettiği bu genleşmeyi sürekli olarak hissetmek için öylesine yüksek bir ısı tutturmamız gerekirdi ki birkaç günde bitip tükenirdik. Ama parıldamallarımız anlıktır; düşüşler kuralımızdır. Hayat her an çürümekte olandır; tekdüze bir ışık kaybı, gecenin içinde yalan bir dağılmadır; asasız, halesiz, aylasız...
Ve tren ilerliyordu. Kadere yaklaşıyorduk. Bir alacakaranlık bastı zamanı. Gözlerim gözlerindeydi. Ellerini tuttum, titredin. Acı acı bir düdük öttü. Bir şeyler koptu içimizden.
Sonra tren durdu, indik, yollarımız ayrı ayrıydı. Şimdi, o gün verdiğin yalnızlığı yaşıyorum.
Dünya milyonlarca yıl sakin sakin kendi çevresinde döndü. İnsanoğlunun ortaya çıkışı dünyanın ömrü karşısında bir günden çok değil. O gün yeryüzünde kargaşa vardı. Bütün varlıkları canından bezdirdi. Doğanın huzurunu ve sükûnetini bozdu.
Bak, nasıl bir devirde yaşıyoruz. Aşk, dostluk, alaka, hepsi yok olmuş, sözcükler anlamsızlaşmış. Bu hareketsiz suratları ve tahtadan yontulmuş şekilleri göremiyorum. İnsanoğlu gerçekten de çıldırmış. Cinnet ve kendini beğenmişlikten
kaynaklanan bir hareketle insanın kutsal spermasını yok etmeye çalışıyor!