George Orwell'ın Hayvan Çiftliği, ilk bakışta masum bir hayvan hikayesi gibi görünse de, derinlerde siyasi ve felsefi anlamlar barındıran alegorik bir başyapıttır. Roman, 1917 Rus Devrimi'ni ve ardından gelen totaliter rejimin yükselişini hicivli bir şekilde ele alıyor.
Beylik Çiftliği'nde yaşayan hayvanlar, zalim çiftlik sahibi Jones'a karşı bir devrim yaparak özgürlüklerini kazanırlar. Koca Reis adındaki domuz liderliğinde, çiftliği eşitlik ve adalet üzerine kurulu bir ütopya haline getirmeyi hayal ederler. Fakat zamanla, Koca Reis ve diğer domuzlar güç zehirlenmesine kapılır ve devrimin idealleri yozlaşmaya başlar. Domuzlar, kendilerini diğer hayvanlardan üstün görmeye başlar ve çiftliği kendi çıkarları için yönetmeye başlarlar.
Orwell, bu romanda totaliter rejimlerin nasıl ortaya çıktığını ve güç zehirlenmesinin nasıl yıkıcı bir etkiye sahip olabileceğini ustalıkla anlatıyor. Hayvan Çiftliği'ndeki olaylar, günümüzde de geçerliliğini koruyan bir uyarı niteliğindedir.
Romandaki karakterler, hayvanlar olsa da, oldukça insani duygular ve zaaflar taşımaktadır. Koca Reis, hırslı ve karizmatik bir liderdir. Napoleon, zalim ve diktatör bir yöneticiye dönüşür. Squealer, propagandanın ustasıdır. Boxer, körü körüne itaat eden sadık bir köleydir. Clover, umudunu ve iyimserliğini asla yitirmeyen bir hayvandır.
Orwell, yalın ve akıcı bir dille yazıyor. Hikaye sürükleyici bir şekilde ilerliyor ve okuru sonuna kadar kendine bağlıyor. Romandaki diyaloglar oldukça keskin ve zekice yazılmış. Orwell, hiciv ve ironiyi ustalıkla kullanarak, totaliter rejimlerin saçmalıklarını ve çelişkilerini ortaya koyuyor.