"Gerçeklere akıl yoluyla erişilir,iman yoluyla değil " dediği ve "kutsal diye bilinen din kitaplarının, insanları zeka bakımından geriletip,ahlâken çökerttiğini" ileri sürdüğü için, tutukkanıp yargılandıktan sonra odun ateşinde ölüme mahkûm edildi.
Nizariler, açıkça inkâr etmedikleri peygamberleri zımnen yadsımakta; "her peygamberin getirdiği şeriatın, kurucusunun ölümüyle sona erdiğinı; İmam'ın ortaya çıkmasıyla birlikte Muhammed şeriatının da ortadan kalktığını" savlamaktalar.
Kitaplarda bir efsane dolaşır. İçinde bulunduğumuz binyılın başına her biri kendince damgasını vurmuş üç İranlı arkadaştan söz eder bu efsane: Dünyayı gözlemleyen Ömer Hayyam, o dünyayı yöneten Nizamülmülk ve aynı dünyaya dehşet saçan Hasan Sabbah.
Dünyayı gözlemleyen Ömer Hayyam o dünyayı yöneten nizamülmülk ve aynı dünyaya dehşet satan Hasan sabbah. Birlikte Nisapur da öğrenim gördükleri rivayet edilir. Tabii ki bu doğru olamaz çünkü nizam ömer'den 30 yaş daha büyüktür ve Hasan eğitimini Rey'de yapmış belki doğduğu şehir olan kumda da biraz ders almış ama kesinlikle Nişapur da mektebe medreseye gitmemiştir...
"Ben Kum şehrinden Hasan Sabbah'ım. Gurur duyabileceğim hiçbir şeyim yok, on yedi yaşımda din, felsefe, tarih ve gök cisimleri hakkında okunabilecek her şeyi okuyup bitirmiş olmaktan başka."
Melikşah, Hasan Sabbah'ın suikastçıları tarafından şehit edildikten sonra Selçuklu tahtına oğlu Berkyaruk geçti. Yeğeni tahta geçen Tutuş, töreye göre tahtta hak iddia edecek, ordularıyla Rey yakınlarına kadar gelecekti. Ancak yeğeni ile yaptığı savaşı kaybedecek ve öldürülecekti.
"Yalancı cennetiyle insanları kandırıp,kendisini peygamber ilan eden,karşı çıkanları da vahşice öldürten Hasan Sabbah,en acımasız cinayet şebekesinin lideriydi.Ancak,"kan dökenin kanı dökülür"kaidesi yine bozulmayacaktı.
İ.Hakkı UZUNÇARŞILI
Hasan Sabbah Heyetin çoğu savaş sırrını bilen biriydi zaten süikast ekibindeydi görevi kendisine değil de Nizamülmülke verince hırsına yenildi Heyeti terk etti.
Ben, Abdülkasım ve Hasan Sabbah, 1050-1060'lı yıllarda Nişabur Medresesi'nde eğitim görürken tanışmış üç arkadaşız. Siz Nizamülmülk'ün gerçek adının, "Abdülkasım" olduğunu biliyor muydunuz?
“Aynı şey değil, sadakat ve itaat! Sadakat bir bağlılık gerektirir, güçlü bir bağ. İtaat eden aldatır, mutlaka aldatır, ilk fırsatta sırtından vurur, insan doğasıdır.”
Devlet, Hasan Sabbah'ın kurulu siyasi ve içtimai nizam için arz ettiği tehlikeyi, biraz aşağıda görüleceği üzere, daha Alamut Kalesi'ne yerleşmeden önce aldığı tedbirlerle, idrak ettiğini göstermiştir. Aynı devletin sivil teşkilatının başı olan Vezir Nizâmü'l-mülk, yazdığı "Siyâset-nâme" adlı kitapta Bâtıniliğe geniş bir yer vermek suretiyle Sünniliğe aykırı bu yeni cereyana karşı ilk ideolojik mücadeleyi açmış ve tehlikeyi belirtmiştir. Bâtıniliği ve istinat ettiği fikir sistemini çürütmek için böylece açılan fikir düellosu daha sonra bilhassa Gazâlî (ölm.; 1111) tarafından devam ettirilmiştir.
Kitaplarda bir efsane dolaşır. İçinde bulunduğumuz binyılın başına her biri kendince damgasını vurmuş üç İranlı arkadaştan söz eder bu efsane: Dünyayı gözlemleyen Ömer Hayyam, o dünyayı yöneten Nizamülmülk ve aynı dünyaya dehşet saçan Hasan Sabbah.