“Benim olsan, ah bu mümkün olsaydı… Seni uzak, uzak, bu insanlardan pek uzak bir yere götürürdüm; öyle bir yere götürürdüm ki orada yalnız tabiatla kalırdık. Denizle, sema ile, sahra ile kalırdık… Sâde ikimiz kalırdık…
Orada, yalnız ormanda yapraklarla inleyen mütehevvir rüzgârın, uzaklarda dalgalarla döğünen medhûş denizin, gökte şimşekleriyle gürleyen haşîn yıldırımın sesiyle kalırdık…
Sâde ikimiz kalırdık. Sâde ikimiz, unutmuş, unutulmuş, her türlü kayıttan âzâde/iki mevcûd gibi yaşardık. Benim olsaydın felâketlerine, merâretlerine, âfetlerine tahammül için kuvvet bulur, hayâtın sebebini anlardım; benim olsaydın hayâtı severdim.” …
(Mehmet Rauf)