Bu kısacık kitaptaki her satır okur okumaz zihnimde bir film sahnesine dönüşüp, oynamaya başladı sanki. Güvelerin yediği şemsiye, horoz, hastalık, cenaze, mısır, posta çantası, saat, ekim soğuğu, yağmur, rugan ayakkabılar... Son bir kaşık kahvenin paslı metal kavanozdan bıçakla kazınışının sesi bile kulağımda.
Sonu öyle bir biter ki o kadar hüzünün üstüne gülmenizi tutamazsınız. Cevapları vermez bize bu öykü anlatır sadece. Yoksulluğu, beklemeyi, sabrı ya da bana göre eylemsizliği...