Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bize ağır gelen kendimizdir. Yolda, okulda, işte, başkaları ile birlikte taşıdığımız kendimiz.
Sayfa 78
Okulda ciddi anlamda muhteşem oyuncaklar bulunmasına rağmen çocuklar bu oyuncakları hiçbir zaman seçmedi. Bu beni öylesine şaşırttı ki kendim devreye girip bir oyuncak bebeğin mutfağındaki çanak çömleklerin nasıl tutulacağını, ateşin nasıl yakılacağını, yanına güzel bir oyuncak bebeğin nasıl oturtulacağını öğreterek çocuklara bu oyuncakların nasıl kullanıldığını gösterdim. Çocuklar kısa bir süreliğine ilgilendi ama sonra uzaklaştılar ve bu tür oyuncakları bir daha hiç tercih etmediler. Dolayısıyla anladım ki bir çocuğun yaşamında oyun belki de daha iyi bir şeyin eksikliğinden dolayı başvurduğu ikincil bir şeydir. Oysaki çocuğun zihninde işe yaramaz eğlencelerden önce gelen daha yüce şeyler vardır. Aynı şey bizim için de geçerli olabilir; boş zamanlarımızda satranç veya briç oynamak yeterince keyifli olsa da hayatımız boyunca başka bir şey yapmamıza izin verilmeseydi bu oyunlardan artık keyif almazdık. Yapılması gereken önemli ve acil bir iş olduğunda briç unutulur; çocuğun da daima önemli ve acil işleri mutlaka vardır. Geçen her dakika onun için değerlidir ve nispeten daha alt bir düzeyden daha üst bir düzeye geçişi temsil etmektedir. Çocuk sürekli büyümektedir ve onun gelişim araçlarıyla ilişkili her şey onu büyüler ve yararsız uğraşıları ona unutturur.
Sayfa 131 - Kaknüs Eğitim KitaplığıKitabı okuyor
Reklam
Benim adım kinyas
Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor… Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım
1950 ler
Okulda öğrenciler arasında gruplaşma yoktu. Zaten o yıl­larda kimin hangi ırktan. hangi dinden olduğu ne sorulur ne de öğrenmek için çaba sarf edilirdi. Merak bile edilmezdi...Genelde öğrencilerin aileleri zengindi. Hiram Abas gibi memur aileden gelen öğrenci sayısı çok azdı.
Sayfa 29
İmzamı atarım
Eğitimin birbirinden çok farklı iki amacı bulunur: Bir taraftan bireyi geliştirmeyi ve faydalı bilgileri ona vermeyi amaçlarken, öte yandan Devlet ya da Kilise'nin istediği türden vatandaşlar üretmeyi amaçlar. Bu iki amaç uygulamada bir noktaya kadar örtüşür: Vatandaşların okuyup yazabilmeleri ve üretime yönelik işler yapabilmelerini sağlayacak bir miktar teknik beceriye sahip olmaları Devlet için uygundur; hiçbir fayda getirmeyecek suçlardan kaçınacak yeterlilikte ahlaklı bir karaktere, kendi hayatlarına yön verebilecek yeterli zekâya sahip olmaları da uygun bir şeydir. Fakat temel gerekliliklerin ötesine geçtiğimizde, bireyin çıkarları Devlet'in ya da Kilise'nin çıkarlarıyla çakışabilir. Özellikle de saflıkla ilgili olarak durum böyledir. Tanıtım işlerini yürütenler için bireylerin kolayca inanan tipler olması bir avantajdır, Öte yandan bireyler açısından eleştirel yargıda bulunma gücüne sahip olmak büyük olasılıkla daha faydalıdır; sonuç olarak Devlet, uzmanlardan oluşan, hepsine çok iyi maaş ödenen ve dolayısıyla da genel itibariyle statükonun destekleyicisi olan küçük bir azınlığın dışında bilimsel bir zihin mizacı yaratmayı hedeflemez. İyi maaş ödenmeyenlerin saf kişiler olmaları Devlet açısından avantajlıdır; bunun sonucu olarak okulda çocuklara onlara söylenen şeylere inanmaları öğretilir ve inanmadıklarını ifade ettiklerinde ise ceza verilir. Bu şekilde, ileri gelen yaşlılar tarafından otoriter bir şekilde söylenen her şeye inanmaya sevk eden bir şartlı refleks oluşturulur. Sayın okuyucum, siz ve ben, bu hayırlı tedbirden bağışık tutulmamızı hükümetlerimize borçluyuz.
Sayfa 182Kitabı okudu
"okulla ev arasında adım sayısı belirlenmiş hayat gömleğinin kalbin üstüne denk gelen cebine bir not defteri"
Sayfa 297
Reklam
Stuşevatsya
Bu sözcüğü yazıda ilk kez ben kullandığım halde, bulan ben değilim. Bu sözcüğü Temel İstihkâmcılık Okulunda kurs arkadaşlarım bulmuştu. Bu keşfe ben de katılmış olabilirim, ama hatırlamıyorum. Bir gün kendiliğinden bulunmuş ve kullanılmaya başlanmıştı. Altı yıllık kurs döneminde çeşitli planlar, askeri yapılar, istihkâmlar çizmek zorunluydu. Plan
Sayfa 1006 - 1007 Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
“Bize ağır gelen kendimizdir. Yolda, okulda, işte, başkalarıyla birlikte taşıdığımız kendimiz”
Değişim yıllarının türettiği bir kişiydi Sakallı Celal. Elleri cebinde, evi omzunda gezen, tek başına muhalefet, bir müesse­ seydi sanki. Meşhur "Türk aydınları Doğuya giden bir gemide, Batıya koşup ilerliyoruz vehmine kapılan yolculara benzer" ke­ lamının müellifi. Ayrıca "Bizde bilgililer ilgisiz, ilgililer bilgi­siz" diyen de o. Dünyaya gelişi göz kamaştırıcı olmuş. Beş erkek: Kemal, Cemal, Celal, Nihal, Bilal ve bir kız Cemile, altı kardeşmişler. Çocukluğu rahat ve bollukta geçmiş. Annesini "Abdülhamid'in dişisi" ne benzetir, hiç sevmezmiş, ama babası Donanma Komu­ tanı Hüseyin Hüsnü Paşa'ya hayranmış. İyi eğitim görmüş. 1896'da Mektebi Sultani'ye (Galatasaray) girmiş, Tevfik Fik­ ret'in öğrencisi olmuş. Okulda ona güçlü kuvvetli olduğundan kinaye "Bocurgat" (gemicilikte kullanılan bir tür vinç) adı takıl­ mış. Sakallı Celal lise yıllarına denk gelen 31 Mart Ayaklanma­ sında gönüllü olarak Hareket Ordusu' na katılmış, Taksim kışla­sı civarındaki vuruşmaların bizzat içinde yer almış.
Sayfa 196 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Şimdi, biraz pişmanlık ve özlemle, çocukluktaki bütünüyle kısıtlı hayatın insana sonsuz bir evren gibi göründüğünü düşünüyorum; ardından gelen yetişkinlik hayatı ise sürekli eksilen bir alan. Çocuk okula yazdırıldığı andan itibaren yitmiş, boynuna yular bağlanmıştır. Ekmeğin tadı gibi hayatın da tadı bozulur. Ekmeği elde etmek onu yemekten daha önemli olmaya başlar. Her şey hesaplanmıştır. Her şeyin bir bedeli vardır.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.