Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Peki Serap sen söyle. Paraleeel doğrulaaar... Peki uzatmalar da mı pedagojik? Şimdi hep birlikte tekrarlayalım çocuklar. Matematik korosu. Paralel doğrular koral senfonisi. Geçen dersimizde görmüş olduğunuz... İşte matematik de sonunda sevimli bir insan oldu çıktı. Yüzyılların asık suratlı ihtiyarı çoluk çocuğun maskarası oldu. Bilimin de romantik bir yanı kalmadı Olric. Neydi bizim zamanımızda... şimdi elektronik beyin diye bir amca var: insan onun yanında insan olduğundan utanıyor. Herkes onu çok seviyor; matematik emekliye ayrıldı. Bir hafiye gibi izliyor bu elektronik beyin insanı Olric.
Sayfa 65 - İletişim Sinan Yayınları Dördüncü Bölüm
üçgeniiiin üç köşesiiii... Kocaman adamlar, bir çocuğun, büyümüş de küçülmüş bir çocuğun, kendilerine ders verdiğini düşünmeden, eğilmişler radyonun üstüne: üçgeni dinliyorlar. Matematik piyesi oynuyorlar Olric. Babası, öğrenci olan oğluna, arada bir aferin, diyor. Ocakçı, kendi bilmiş gibi sevinçli: gülümsüyor. Bat dünya bat. Böyle giderse her
Sayfa 588Kitabı okudu
Reklam
Eşitlik aksiyomuna göre x daima eşittir x: Yani ortada hayali bir x varsa bu her zaman kendinin dengi olmalıdır, benzersiz bir varlıktır ve öylesine indirgenemez bir yapıdadır ki değişmez ve mutlak olarak kendine denktir, özü asla değiştirilemez. Fakat kanıtlanması da imkânsızdır. Daima, mutlaka, asla sözcükleri, matematik dünyasının rakamlar kadar hayati parçalarıdır. Eşitlik aksiyomunu herkes sevmez: Dr. Li bir keresinde sevimli yaramaz, aksiyom müsveddesi demişti ondan bahsederken ama o bu aksiyomun uçarılığını, kanıtlanması için verilen çabaların güzelliğine leke sürmesini sevmişti. Insanı delirtecek, benliğini ele geçirecek, kolayca hayatının yerine geçecek türden bir aksiyomdu. Ama şimdi aksiyomun doğruluğundan emin çünkü bizzat kendi, kendi hayatı bunu kanıtladı. Olduğum insan, olacağım insanla hep aynı diyor içinden. Bağlam değişmiş olabilir, bu evde yaşıyor, sevdiği ve iyi maaş aldığı bir işte çalışıyor olabilir, hatta ailesi ve arkadaşları da olabilir. Saygı görebilir mahkemede, korkulabilir bile ondan. Ama özünde tiksinme uyandıran, nefret edilecek bir insan sonuçta. Kendini havada bulduğu, uçmanın heyecanıyla feci olacağını bildiği inişin korkusu arasındaki o mikrosaniyede, x'in ne yaparsa yapsın, manastır kaç yıl geride kalırsa kalsın, Luke Birader'den ne kadar kaçarsa kaçsın, kaç para kazanırsa kazansın ve unutmak için ne kadar çabalarsa çabalasın daima x'e eşit olacağını idrak ediyor. Omzu betona vurup dünya bir anlığına da olsa irkilip ondan uzaklaşırken aklındaki son düşünce bu: x = x diyor içinden. x = x, x = x.
_İnsan, Meleklerin Cevherindendir. _Nurlu bir cevher, melek gibi marifet-i ilahi ile süslü olunca, elbette meleklerin arkadaşı olur. _İnsanlar görünüşte insana benzeseler de hakikatte halleri başkadır. Kıyamet gününde manalar görünecektir. _İnsanın içindeki ahlakın tamamı 4 kısımdır. Hayvan, canavar, şeytan ve melek ahlakları. _Allah’tan başka
Yanılmıyorsam, o dönemde ben devletin (yani halkın) kesesinden on para almadan okuyan az sayıdaki kişilerden biriydim. Buna karşın, devlete ne denli verecekli, borçlu çıkarıldığımın öyküsünü ilerde anlatacağım. Hocalarla ilişkilerim kesilmişti. Gördüklerinde selâmımı alıyorlar, ne oldun, ne yaptın diye sormuyorlardı bile. Onların ne denli zavallı
Sayfa 68 - GİRİŞ Gençlik Yılları - Niçin ve Neyi Yazıyorum? 3Kitabı okudu
Papağan Hikayesi
Adam papağan almak için dükkana girer. En gösterişli papağanın önünde durur. Tam satın almak üzereyken papağanın tüneğine asılmış fiyat etiketini görür, fiyatın yüksekliğine şaşar. Dükkan sahibi derhal açıklama yapar:"Bu papağan Türkçenin yanı sıra iki yabancı dili aksansız konuşur. O yüzden biraz pahalıdır.". Adam çaresiz o papağanı bırakır, gözüne kestirdiği başka bir papağanın yanına gider ama onun fiyatı daha da yüksektir. Dükkan sahibi açıklar:"Birkaç yabancı dil bilmesini yanı sıra İtalyanca aryalar söyler. O yüzden fiyatı daha yüksek". Adam dükkanı biraz daha dolaşır. Bir köşede boynu eğik, tüyleri dökülmüş, gagası çarpık, gözlerinin feri sönmüş ama son derece sevimli bir papağan görür. Üstelik fiyat etiketi de boştur. "Etiketinde bir fiyat olmadığına göre bunu bedavaya veriyorsunuz galiba." der. Dükkan sahibi, "Hayır, O paha biçilmez bir papağandır. Hiçbir fiyata satmam. Onun için fiyat etiketi boş." der. Adam meraklanır, sorar:"Bunun ne marifetleri var?". "Aslında," der dükkan sahibi, "onun hiçbir marifetini görmedim ama her sabah dükkanı açtığımda diğer papağanlar ona "Günaydın hocam!" diyor. ".
Sayfa 244Kitabı okudu
Reklam
Rüştiyeyi bitirmiş, idadiye girmeye hazırlanıyorduk Lozan tartışmalarının sona ermesini bekleyip duruyorduk, çünkü Türk halkı için o adanın o antlaşmanın sonuçlanması çok önemliydi. O zamana değin, Birinci Dünya Savaşı zamanından beri oradaki Türk halkın siyasal durumu belli değildi. Dışarı gidebilenler ancak kaçak olarak gidebiliyordu. İdadideki hocaların çoğu Kemalistti. Yalnız, savaşın bitmesinden sonra İstanbul'da kalmış Kıbrıs doğumlu kişiler geri gelebiliyorlardı. Bunlardan biri donanmadan emekli ve matematik hocamız Ali Nazmi Bey dehşetli İngiliz hayranı olmuştu. İngiliz donanması der de başka şey demezdi. Sevimli, terbiyeli, bilgili bir kişi olduğundan kimse kızmazdı. Ayrıca, denizcilik, donanma gibi şeyler ora halkının tüm cahili olduğu konulardı. Deniz konularının asıl ustası Rumlardı. Bu Nazmi Bey'den başka ondan daha genç biri daha gelmişti. İstanbul'da eczacılık okuyan, fakat savaşın başlaması üzerine orada kalarak yedek subay olan Remzi Bey. O da bize kimya öğretmeni olmuştu. Asıl tanınmışlığı milliyetçi piyeslerde başındaki kalpağı ile Türk subayı rolü oynaması oluyordu. Güçlü bir sesi vardı. Kurtuluş Savaşı piyeslerinde sahnede Türk ve Yunan bayrakları ile askerler savaşa tutuşunca dumanlar, barut kokuları seyirci halkı coştururdu. Dövüşmenin sonuna doğru sahne kararır, Remzi Bey elinde tabancası ile saldırır; tabancalar patlar, düşman tepelenir; yavaş yavaş sahne aydınlanır. Ay yıldızlı bayrak, başı ya da kolu sargılı (üzerlerine kan lekeleri de konurdu) subay ve askerler hastabakıcı hanımlar elinde yatarken Beliğ Paşa Tiyatrosu'nun binası yıkılacak gibi olurdu.
Sayfa 37 - GİRİŞ Gençlik Yılları - Niçin ve Neyi Yazıyorum? 1Kitabı okudu
Bir meczuplar evinin bahçesinde, solgun yüzlü, sevimli ve hayranlık uyandıran bir genç adamla karşılaşmıştım. Bir sıranın üstüne, yanına oturdum ve sordum ona: "Niçin buradasınız?" Bana şaşkınlıkla bakarak şöyle dedi: "Bu yersiz bir soru, ama yine de cevaplayacağım. Babam beni birebir kendi benzeri yapmak istiyordu, amcam da öyle. Annem ünlü babasının bir eşini görmek istiyordu bende. Kız kardeşim, kocasının, çok değer verdiği denizcinin benim için en kusursuz örnek olduğunu düşünüyordu. Erkek kardeşim ise, onun gibi iyi bir sporcu olmam gerektiği kanısındaydı. Felsefe, müzik ve matematik öğretmenlerim de kararlıydılar; her biri benim aynadaki kendi suretleri olmarnı istiyordu. Buraya bundan dolayı geldim. Ortamı daha sağlıklı buluyorum. Hiç değilse kendim olabiliyorurn."
Kıbrıs
Birinci Dünya Savaşı zamanından beri oradaki Türk halkın siyasal durumu belli değildi. Dışarı gidebilenler ancak kaçak olarak gidebiliyordu. İdadideki hocaların çoğu Kemalistti. Yalnız, savaşın bitmesinden sonra İstanbul'da kalmış Kıbrıs doğumlu kişiler geri gelebiliyorlardı. Bunlardan biri donanmadan emekli ve matematik hocamız Ali Nazmi Bey dehşetli İngiliz hayranı olmuştu. İngiliz donanması der de başka şey demezdi. Sevimli, terbiyeli, bilgili bir kişi olduğundan kimse kızmazdı. Ayrıca, denizcilik, donanma gibi şeyler ora halkının tüm cahili olduğu konulardı. Deniz konularının asıl ustası Rumlardı.
Havalanırken birden aklına Dr. Kashen geliyor. Daha doğ­rusu Dr. Kashen'in kendisi değil de, danışmanı olması için ona başvurduğunda sorduğu soru: En sevdiğin aksiyom hangisi? (Bir ineğin kız tavlama cümlesi demişti bir kez CM buna.) "Eşitlik aksiyomu" diye cevap vermiş, Kashen de başıyla onaylamıştı. "Güzel aksiyomdur"
Sayfa 412 - Doğan Kitap YayıneviKitabı okudu
38 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.