Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bergen'in trajik yaşam öyküsü
Bergen, 7 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olarak Mersin'de dünyaya geldi. Anne-babası ayrılınca, annesi ile birlikte Ankara'da yaşamaya başladı. İlkokulu Yenimahalle Yunus Emre İlkokulunda okudu. Eğitimi sırasında mandolin çalıp şarkı söyleyen Bergen'i öğretmenleri konservatuvar eğtimi almaya teşvik etti. Sanatçı Ankara Devlet
Politik Yorumlar
_Türk olarak arabistan'a gidiyorsun. İnsanlar seni Türkçe selamlıyor; camilerden her gün Türkçe dualar yükseliyor; senin toprağını kutsal kabul edip senin gibi giyinmeye, düşünmeye ve konuşmaya çalışıyorlar. Yerde Türkçe bir yazı, örneğin Türk malı bir çikolatanın ambalajını görünce öpüp yerden alıyorlar. Okullarında senin tarihin,
Reklam
-------------------------------------------------------------------------------- 80’ler bir yandan çerçevesini baskının, yasağın, devlet şiddetinin çizdiği bir dönemdi. bir yandan da, bu toplumun daha az tanışık olduğu bir başka iktidar biçiminin, ilk bakışta kendini bir kurumsuzluk olarak sunan, yasaklayıcı değil oluşturucu, kışkırtıcı, içerici
1980'lerde şehirde yabancıları buluşturan mekânlar, farkli sınıflardan insanların rastlaşabileceği zeminler neredeyse bütünüyle ortadan kalktı. Etnik temellere dayalı geleneksel mahallelerin yerini sınıfsal temellere dayalı mahallelerin alması gerçi yeni değil; zengin, ortahalli ve yoksulların oturduğu semtlerin birbirinden ayrışmasının tarihi çok eskiye uzanıyor. 80'lerin farkı zengin ve yoksul mahallelerini birbirinden tümüyle ayırması olduğu kadar, farklı sınıflardan insanların rastlaşabileceği, ilişki kurabileceği ortak mekânları da hemen hemen tümüyle ortadan kaldırması. Artık yalnızca semtler değil, zengin ve yoksulların alışveriş merkezleri, eğlence yerleri, iş muhitleri de birbirinden ayrışmış durumda. (...) Bu sürecin kültürel alanda da izleri yok değil. 80'lerin ikinci yarısında en çok yakınılan şeylerden biri büyük şehirlerin "istilası"ydı. Gecekondular daha önce de vardı, ama İstanbul'un "elden gittiği" en çok gecekondulaşmanın hızını kaybettiği 80'lerde dile getirildi. Arabesk denen müzik 70'lerde de vardı, ama bu ancak 80'lerde bir söylem nesnesi haline geldi; yalnızca bir müzik tarzının, şehirlilere yabancı bir müzik tarzının değil, "kültürsüzlüğün" de adı oldu. 68'li olmanın, bugün çoğu yönetici olmuş insanları başkalarından ayrıştıran bir kuşak ideolojisine dönüşmesi de son üç dört yılın ürünü. Bütün bunlar, farklı sınıf, meslek ya da kuşaklardan insanlar arasında bir geçişkenlik sağlayan zeminlerin ortadan kalktığını, yabancılar arasındaki sınırın şimdiye değin olmadığı kadar kalınlaştığını gösteriyor.
Sayfa 70 - Mahrumiyet
Gene o günlerde, hatırladığım kadarı ile bir psikologdu, bir televizyon kanalında dedi ki, Metal müzik son derece zararlıymış, çünkü bu şarkıların sözlerinde ölüm varmış, ölmektn öldürmekten bahsediyorlarmış. Tamam. O zaman İstanbul veya Anadolunun herhangi bir yerinde bir cinayet işlendiği zaman adamın ne dinlediğine bakılsın. Şayet evinde veya arabasında ya da bindiği minibüs hattındaki minibüslerde bir Arabesk kaset bulunursa O kentteki arabesk dinleyen herkes tutuklanıp, potansiyel katiller olarak sorgulansınlar. Önce Türkçe'de dinlenilen ve adına Türk müziği denilen şarkılara bakın. Hepsi ölürüm, öldürürüm, sevgilim benim olmazsan öl. Sana bakanı öldürürüm. Ölürüm bu gece beni kimse tutamaz, Seni sevmeyen ölsün ve daha benzeri binlerce şey. İster klasik, ister sanat müziği, ister türkü, ister yerli pop. İçinde ölüm olmayan kaç şarkı var bakalım.
Radyodan Türk Müziği yasağı
1908'den sonra doğan devlet konservatuarı ihtiyacı, 1914'ün Maarif Nezareti'ne "Dârülelhân" adlı ilk müzik ve tiyatro okulunu kurdurdu. Başına da "Cana, rakîbi handan edersin" şarkısının bestekârı Giriftzen Asım Bey'in oğlu, Berlin Müzik Akademisi mezunu Musa Süreyya getirildi. Bu zatın da ilk işi,
Sayfa 166 - Dergah yayınları, 2004Kitabı okudu
Reklam
İstanbul, Beyoğlu, yeryüzünde böyle bir yer daha var mıdır bilmiyorum... Müzik marketlerinden caddeye yayılan arabesk, protest, caz, pop, metal, klasik müzik, Türk müziği, türkü ve sınıflandırılmamış ne kadar şarkı barsa kulağımızı tırmalardı. Parfümler, ter, yemek kokuları arasında keyifle kederle, aceleyle, dalgınlıkla, pervasızca, çapkınca,tek başına, topluca yürürdü insanlar. Çok kollu, çok dallı büyük bir ırmağa benzeyen bu muhteşem cadde, papazı,fahişesi, cami hocası, pezevengi, hahamı, Alevi dedesi, bankacısı, isportacısı, öğrencisi, öğretmeni, tinercisi, dönercisi, dekoratörü, evsizi, midye satıcısı, esrar satıcısı, kanun kaçağı, Anadolu kaçağı, Amerikan kaçağı, Afrika kaçağı, beyazı, karası, sarısı, kızılı yani insan görünümünde olan kim varsa hepsini sorgusuz sualsiz kucaklamış.
köylerden şehirlere doğru başlayan iç göç, revaçta olan müzik türlerini de istanbul üzerinden yerinden etmiş ve ardından arabesk müziğin liderliği gelmişti cazz ayda yılda bir misafir gelince açılan salonlar gibi, arabesk ise her gün oturulan oturma odasıydı
Kadıncıklar PARLAK - Şimdi, Abdullahcığım.. İlk filmimi çevirmekteyim.. Cüneyt ağbi başrolde.. Kız da Türkan Sultan.. Cüneyt ağbi gariban, bizim gibi.. Türkan Sultan varlıklı bir pezevengin kızı.. Cüneyt ağbi de yoksul bir pezevengin oğlu.. Aşk ferman dinler mi, bi görüşte vuruluyor Cüneyt ağbimize.. Buluşacaklar.. Türkan Sultan arabasıyla,
504 syf.
·
Puan vermedi
Kapak Kızı-Yeşil Peri Gecesi-Osman AYFER TUNÇ Evet kitaplar bu sırayla yazılmış, ama hepsini birbirinden bağımsız olarak da okuyabilirsiniz. Ben 'biraz da serde kuralcılık olduğundan' bu sırayla okudum. KAPAK KIZI; 3 ayrı insanın ve kapak kızı Şebnem'in hikayesi. Bankacı Ersin, radyo programcısı Selda ve garson Bünyamin'in yollarının karlı bir
Osman
OsmanAyfer Tunç · Can Yayınları · 20204,780 okunma
Reklam
İstanbul'da Beyoğlu; "... yeryüzünde böyle bir yer daha var mıdır bilmiyorum. Müzik marketlerinden caddeye yayılan arabesk, protest, caz, pop, metal, klasik müzik, Türk müziği, klasik Türk müziği, türkü ve sınıflandırılmamış ne kadar şarkı varsa kulağınızı tırmalardı. Parfümler, ter, yemek kokuları arasında keyifle, kederle, aceleyle, dalgınlıkla, pervasızca, çapkınca, tek başına, topluca yürürdü insanlar. Çok kollu, çok dallı büyük bir ırmağa benzeyen bu muhteşem cadde, papazı, fahişesi, cami hocası, pezevengi, hahamı, Alevi dedesi, bankacısı, işportacısı, öğrencisi, öğretmeni, tinercisi, dönercisi, dekoratörü, evsizi, midye satıcısı, esrar satıcısı, kanun kaçağı, Anadolu kaçağı, Amerika kaçağı, Afrika kaçağı, yani yaşam kaçağı, beyazı, karası, sarısı, kızılı, yani insan görünümünde olan kim varsa hepsini sorgusuz sualsiz kucaklamış....” Çiçekler dışında hepsini, herkesi kucaklamıştı Beyoğlu.
27 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.