Şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
Aşk yokmuş sizde beş paralık!
Gidiyorum ben boşçakallar
Sıçmışım ortalık yerinize
Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık
youtube.com/watch?v=OGS8wdV...
Anamın ipiyle indim gökdelen damınızdan
Kelebek gibi girdim kelebek camınızdan
Taksinize mülkünüze dairenize...
Heceleyerek üzerinde ayak ve el uçlarımın
Belledim seyyarenizi ve kelimelerinizi...
Gözlerinize baktım, mukaddes ciltlerinize, büfelerinize
Vesairenize...
Şiir fenerimle de baktım, son çığlık!
Aşk yokmuş sizde beş paralık!
Gidiyorum ben boşçakallar
Sıçmışım ortalık yerinize
Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık
Soğuk elleri kalmış böğründe,
Sevdayı resmetmiş gözlerinde,
Aşk vurgunu yemiş yüreğinde,
Bir türküsü var ki hep dilinde,
Eski libas gibi yarası söküğünde,
Dikilmeyen MÜNZEVİ BİR ADAM'ım BEN.
((ARAFTA MÜNZEVİ BİR ADAM))
Çocuklar dünya karşısında yenik büyüyordu. Babalarından başka doğru bilmeden yaşlanıyordu erkekler. Çarşılar evleri çoktan teslim almıştı. Kızlar şarkısını kimseye söyleyemiyordu. Sokaklardan esen güneş değil, geri çekilme duygusuydu. Annelerin sütünde ışık yoktu. Kaba adamların kalın sesi örtmüştü ülkeyi. Güzellik, insanların gelecek düşlerinden çoktan çıkmıştı. Kimsenin ortak türküsü yoktu ve kimse türküsünü bir başına söyleyemiyordu. Bir yere gitmeden, gelecek birisini bekliyordu herkes. Koro halinde susuluyordu ve yalnızca yüksek sesle konuşanlara inanır olmuştu insanlar. İncelik yalnızlığa dönüşe dönüşe bitmişti. Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu. Gittiği en büyük uzaklık evinden işi olanlara, ne aşk, ne özgürlük, ne barış anlatılabilirdi.
Ömür Hanım, iyi ki ben de seninle yaşadım dünyayı...
Kadın saçlarında ilmek ilmek ördü aşkı; adam o saçlara taç yaptı çiçeklerden.
Kadın gözbebeğinde büyüttü sevdiğini; adam o gözlere doyamadı bakmaya.
Kadın sesinde can verdi sevdaya; adam harf harf, hece hece haykırdı sevdasından.
Kadın içinde bir dünya barındırdı; adam kadınını değişmedi dünyaya.
Sonra kadın gitti..
Dünyası yıkıldı adamın başına;