Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bilindiği gibi, İmam Gazzali'nin ünlü "Filozofların Tutarsızlığı" (Tehâfutu'l-Felâsife) isimli eseriyle İslam dünyasında felsefi düşünceyi yıktığı ve bu nedenle hem İslam düşüncesinin hem de buna bağlı olarak İslam dünyasının gerilediği görüşü yaygındır. Gerçekte ise İmam Gazzali, İslam dünyasında Ortaçağ düşüncesinin yani Aristoteles felsefesinin ve buna bağlı olarak bilimin bütün disiplinlerini değil, sadece Metafizik disiplinini reddetmeye çalışmış ve bunda da başarılı olmuştur. Buna karşılık Gazzali, bu düĢüncenin öteki disiplinlerini Müslümanlıkla ve özellikle de Sünni düşünce ile bağdaştırmakla kalmamış, "mantık bilmeyenin ilmine itibar yoktur," diyerek Aristoteles mantığını, bütün bilimlerin ve aynı zamanda dini bilimlerin de temeli haline getirmiştir. Böylece Aristoteles düşüncesinin -ki bu, Ortaçağ'da dünyanın her tarafında egemen olan bilim ve felsefe demekti. Metafizik dışında kalan disiplinleri aynı zamanda dini düşüncenin tartışılmaz dayanakları haline gelmişti.
Bugün harem hakkında yazılan kitapların çoğunun ana kaynağı yabancı seyyahların hatıratlarıdır. Bu seyyahların dayanakları ise hiç sağlam değildir. Bırakın saray haremine, ailelerin haremine dahi girmiş değillerdir. Durum böyle olunca, onlar da ikinci el kaynaklardan topladıkları bilgileri kendileri görmüş gibi anlatmışlardır. Bu ihtiyacı doğuran Avrupa'nın harem merakıdır. Elbette ki gerçeğe olan bir meraktan ziyade fantezi dünyasına açılan ve hayal gücünü kamçılayan masalları arzu ediyorlardı. Tabii harem kavramı onların kültürüne alabildiğine uzak..
prof.dr.NURHAN ATASOYKitabı okudu
Reklam
Söz konusu durumla ilgili olan daha genel bir kurama başvurmakta ilkesel bir yanlış yoktur, dine başvurulmasının sebebi de budur. Ama bu başvuru, ancak kendisine başvurulan din(ler)in bilimsel dayanakları kadar başarılı olabilir, söz konusu durumda ise bu başvurular başarısızlığa uğramaya meyillidir. Genelde, bilimsel sorunlara dinsel ortodoksiye başvurarak çözüm arama girişimlerinin çok üzücü bir tarihi olmuştur. Yıldızların başka güneşler olduğu, dünyanın evrenin merkezi olmadığı, hastalıklara mikroorganizmaların yol açtığı, dünyanın milyarlarca yıldır varolduğu, yaşamın fizyokimyasal bir fenomen olduğu gibi son derece önemli düşüncelere sertçe ve bazen de acımasızca karşı çıkılmıştır, çünkü zamanın egemen dini genelde başka şekilde olduğunu düşünmüştür. Giordano Bruno ilk görüşü savunduğu için yakılmıştır; Galileo, Vatikan'ın bodrumlarında işkenceye uğramakla tehdit edilerek ikinci görüşten vazgeçmeye zorlanmıştır; hastalıkların Şeytanın uğrattığı bir ceza olduğuna dair katı inanç, Avrupa'nın çoğu şehrine kronik vebanın yayılmasına yol açan kamusal sağlık pratiklerinin uygulanmasına ortam hazırlamıştır ve dünyanın yaşı ve yaşamın evrimi de sözde aydınlanma çağında bile dinsel önyargıya karşı güç bir savaş vermek zorunda kalmışlardır.
Sayfa 37
128 syf.
·
Puan vermedi
21. Yüzyıl İslâm Fıkhı Arayışı
21. Yüzyıl İslâm Fıkhı Arayışı ⁂ ⁂ ⁂ 1985 yılında İspanya’nın Sevilla şehrinde üç gün süren, “1. Avrupa Müslümanları Kongresi” yapıldı. Roger Garaudy önderliğinde yapılan bu toplantıda “Yüzyılımızda İslâm'ı, ilk yayılış dönemlerindeki canlılığına nasıl kavuşturmalıyız?” konusu enine boyuna tartışılmıştı. Cemal Aydın’ın çevirdiği,
21. Yüzyılda İslam’ın Dirilişi
21. Yüzyılda İslam’ın DirilişiRoger Garaudy · Timaş Yayınları · 2020158 okunma
Manifesto 'da, ne Rusya'nın, ne de ABD'nin adı geçmemektedir. Marx ve Engels bu iki ülkeyi o ara 'Avrupa sosyal düzeninin dayanakları' sayıyorlardı.
Sayfa 30 - Siyah Beyaz Yayınları
240 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
72 günde okudu
"Osmanlı Barışı" Üzerine
İnceleme yazısına başlamadan önce elimde hali hazırda bulunan eserin paylaşım yaptığım baskı olmadığını ifade etmek isterim. Elimdeki eser Timaş Yayınları'nın 2007 yılına ait ikinci baskısı. Tarama yaparken elimdeki esere sistem üzerinden ulaşamadığım için pembe kapaklı olan baskısı üzerinden alıntılar paylaştım. Bu sebeple bildireceğim görüş ve
Osmanlı Barışı
Osmanlı Barışıİlber Ortaylı · Timaş Yayınları · 2018309 okunma
Reklam
Avrupa ve Amerika merkezli Eleştirel Erkeklik Çalışmaları literatüründeki temel tartışmalar, pek fazla değişiklik yapılmadan Türkiye iklimine taşınmıştır. Tartışmalar, toplumsal bir inşa olarak erkeklik, erkekliğin biyolojik dayanakları, erkeklerin şiddete eğilimi ve bunun seviyesini belirleyen unsurlar, babalık deneyimleri, namus kavramı ve bu kavramın tarihsel dönüşümü, işgücü piyasasındaki mücadeleler ile erkekliğin sinema/medya/edebiyattaki temsilleri gibi konulara odaklanır. Erkeklik performanslarının eril olmayan bedenlerde ne şekilde icra edildiği gibi tartışmalar da yürütülür. Diğer yandan, bu konulara, Tükiye'nin şartları nedeniyle sünnet, zorunlu askerlik, göç gibi konular da eklenmiştir. Daha önceleri aile, babalık, zorunlu askerlik, savaş, güçlü devlet geleneği, göç ve uyum, eğitim, kent yoksulluğu, hapishaneler, ulus-devletin beden poltikaları gibi konular çerçevesinde aslında Türkiye'de adı açıkça konulmadan erkeklikler üzerine çalışılmışsa da, başarılı/başarısız erkek sosyalizasyonlarının Eleştirel Erkeklik Çalışmaları adı altında toplumsal cinsiyet çözümlemeleri odaklı çalışılması yeni bir aşamadır.
Çimen Günay-Erkol, İllet, zillet, erkeklik: Eleştirel Erkeklik Çalışmaları ve Türkiye'deki seyri
Abdülhamit mutlakiyeti
İngiltere, Osmanlı'nın toprak bütünlüğünü koruma siyasetini terk etmiş bulunuyordu. Bu durum, Abdülhamit'i, içine düşülen İngiltere-Rusya kıskacı dışında yeni yollar aramaya itti. Onun bu yeni manevra alanındaki haraketleri, Osmanlı ve dünya Müslümanlarında, İslam halifesinin Avrupa diktasından bağımsız bir hükümdar durumuna geldiği sanısını uyandırdı. Abdülhamit'in İslam dünyasındaki saygınlığı ve dayanakları burdan doğmuştur. Bu "saygınlık" içte de, "din yolunda hükümdar" nitelemeleriyle beslendi. Avrupalı yaşam biçimi yerine gelenekçiliğe geri dönüş, dış yardım ve borçlanmaların yol açtığı ekonomik çöküntüyü biraz olsun unutturabiliyordu. Tarikat, tekke ve zaviye gibi mistik ağların toplumu sarması bununla ilgilidir.
Sayfa 163
Avrupa'nın dayanakları
"Batı toplumu, varlığının temellerini oluşturan geleneksel dayanaklarını yitirmiş durumdadır. Ondokuzuncu yüzyılda Avrupalıyı 'gerilim'in zirvesine taşıyan dayanakların yerinde yeller esmektedir."
Sayfa 58 - Mana yayınları