Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir eli ile yukarı kaldırdığı eteğimin altından belimi okşarken, zaten eteğim de bir avuç bir şey, ön tarafta sihirli elleri baştan çıkarıcı maceralarına atılıyorlar. Özsularım onu içime alabilmem için akmaya başlıyorlar. İçime yapmakta olduğu masaj şiddetlenip etkisini artırırken gözlerimin içi parlamaya başlıyor. Gözlerini bir saniye bile benden ayırmadan beni izliyor. Günün stresi yerini cinsel bir gerginliğe bırakırken inlemeye başlıyorum, avucum aynadaki yerinden kayıyor ve geride nemli bir el izi kalıyor.
eviçi
Süzülür odama her sabah erken, Bir gümüş ve yayvan tepside gülen Gözlerinin daha uyku ucunda; En serin su buhar olur avcunda. Ve bir rüya gibi sessiz yürürken Yumuşak zincirini sürüyecekten Avuç içi kadar ufak odamda. Sanki küçük kalbi vurur eşyamda. Her şey yankılanır onun sesinden, Ayırdedilemezken gölgesinden Elinin dokunmuş olduğu şeyler Ürperir, canlanır sanki ve güler. Çiçekleri sularken akşamüstü Bol saçlı başında tembel bir örtü, Yumuşak zincirini sürüyecekten Eski bir şarkıyı tekrarlar, neden: Pencereden selam verir mendilim Senden başka yoktur benim sevgilim ...
Reklam
Ne yapmalıydım? Önümdeki ilk Cuma gününü iple çekip Ağacamiine koşmalı değil miydim? Hayır! Bir gece süren esrar vecdini ertesi sabah unuttum. Ve yine daldım saksı altındaki böcek hayatıma... İğrenç böcek... Hem gözü güneşte; hem de nefsi saksının dibindeki karanlık, rutubetli ve avuç içi kadar küçük zemine yapışık. Bu gözü, bu nefsten hangi ameliyatla, hangi doktorun neşteriyle ayırabilecektim?
Sayfa 82 - Büyük Doğu Yayınları,Kitabı okuyor
Bir kırık aynaya sığdı tüm dünya, bir ben sığamadım avuç içi kadar kalbe
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Mağaranın önüne de bahçe yapmış Şeyh Hüsameddin bahçenin etrafını. bir güzel çitle çevirmiş.İçine de kabak ekmiş.Taşları oyup sarnıç yapmışlar. Kale yıkıntısı tuğladan yapılmıştır. Bin sene durur yıkılmaz. Derebeylik zamanında mağaralarda insanlar oturuyorlardı.Mağaralarda derebeyinin askerleri imişler.Şimdide mağarada derebeyin torunu oturuyor. Tepeden aşağı inmek için kayayı avuç içi kadar oymuşlar.Demek merdiven buymuş.Yalya ak kayaları tutuna inmeye başladım.Zor indim . Anamdan emdiğim süt burnumdan geldi.Aşağıda mağara şehri gördüm. Daha yüksekte mağaralar kadar büyük kartal yuvaları var.Susadım.Kokudan geçilmiyor, yıllanmış su sanki.Dibi kapkara.Yanı keçi pisliği.Gözü yumup kana kana içmekten başka çare yok.
Sayfa 76 - YkyKitabı okuyor
Reklam
Bir kırık aynaya sığdı tüm dünya, bir ben sığamadım avuç içi kadar kalbe ..
"Paramparça da olsa sevdalar, yine de kalmış olabilir küçücük bir mavilik gökyüzüne, bir sevda kırıntısı, avuç içi kadar bir umut..." -
Ahmet Telli
Ahmet Telli
“Huzur… Yaşlı bir kadına sorsam,belki…Biraz yeşillik… Biraz da sessizlik derdi bana. Küçük bir çocuğa sorsam anlamını bilmeden oyuncaklarını seçerdi muhtemelen… Hapiste günlerini çürüten bir suçluya sorsam,özgürlüğün çevrelediği vicdanının rahat olduğu bir dünya derdi.Benim içinse huzur karşımda duran adamın her bir hücresiydi.Bana boş baksa da benim boşluklarına anlam yüklediğim gözleriydi. Bir de yanağıma değen avuç içi var ya… Yüreği elindeymiş gibi bana dokunuşu var ya…”
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Goma köyünde,bütün sefalet kiri pa. sıyla dağın yamacına yapışıp kalmış Her köylünün avuç içi kadar tarlası var.Yahu bu haliniz ne?Hiç olmazsa yıkanın biraz düzene girin.Şu yolunu zu köycek birleşip yapın.Sizin köyünüz kadar sefil köy doğuda az bulunur.Ama karşı dağın altında doksan kadar mağara var.O mağaralarda bir köy yaşar.
Sayfa 50 - YkyKitabı okuyor
Reklam
' 1K parselleri '
Görüyor izliyorsak, bu avuç içi yerde görmemek izlememek olanaksız da ondan. Yaşamdan söz ederken kullanabileceğimiz eğretilemelerin, "yörüngelerin kesişmesi" türünden değişmecele­rin yeri yok burada. Günde üç beş kez çarpışıyoruz. Neredeyse. İstesek de istemesek de.
“Yüz binlerce insan avuç içi kadar bir yere toplanıp, üst üste yaşadıkları toprak parçasını çirkinleştirmek için var güçleriyle çalışmış olsalar; üzerinde hiçbir şey yetişmesin diye her yanına taş dikmiş, filizlenen her otu kökünden koparmış, havayı taş kömürü, petrol yakarak ellerinden geldiğince kirletmiş, çevredeki tüm ağaçları kesmiş, tüm hayvanları, kuşları uzaklaştırmış olsalar bile yine de ilkbahar ilkbahardı.”
Yabancılığın ne olduğunu büyük şehirlerde yaşayanlar bi­lemezler. Bir büyük şehirde bir yabancı, her gün girilecek ye­ni bir sokak, her gece girilecek yeni bir meyhane bulabilir. Girdiği her sokakta, her parkta, her meyhanede kendi gibi ya­bancılar bulabilir. Ama küçük yerler... Hele dağların arasına sıkışmış küçük şehirler. Oralarda akşamlar bir yabancıyı ya­vaş yavaş öldürür. Kapıların hepsi kapanır, kepenkler iner. Gece gelirken kurbağa sesleri büyür, küçük dağların arasında avuç içi kadar bir ovaya yayılmış küçük bir şehirde yabancı, azaptan ölebilir. Geceler uyuyup uyanmakla bitmez, hep sa­baha daha çok vardır.
Sayfa 9 - Cem Yayınevi
Yüz binlerce insan avuç içi kadar bir yere toplanıp üst üste yaşadıkları toprak parçasını çirkinleştirmek için var güçleriyle çalışmış olsalar bile gene de ilkbahar ilkbahardı.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.