"Hikayeleri bambaşkaydı ancak neredeyse birbirlerinin aynısıydı. Sadece başları azıcık aydınlık, ortası biraz bulutlu ve hafif rüzgarlı, belki de fırtınalı, sonlarıysa bambaşka renklerde bitmişti... Yaraları aynı yerlerde değildi ancak canları yanıyordu işte. Anahtarı bulamıyorlardı. Kendi kurdukları hapishanenin dışına çıkamıyor, kendi mahkemelerinde kendilerini tutsak etmeyi her defasında seçiyorlardı. Birincide kendilerini seçmediler, ikincide de kendilerine yakıştıramadılar, üçüncüde heveslerine tutunmayı denemediler, eh, sonrakilerde de hakim seçim şanslarını ellerinden aldı. Sonuçta hep aynı seçimi yapıyorlardı, her ne kadar nedenleri farklı da olsa. " Ölüm Müziği
"Amor intellectualis quo Murphy ipsum amat"
Ne yazık ki öykümüzün "Murphy'nin Usu" diye adlandıracağımız şeyi tanımlayacak yerine gelmiş bulunuyoruz. Tanrıya șükür bu aleti gerçekte olduğu biçimde ele alacak değiliz, oldukça yersiz ve gereksiz bir tutum olurdu bu. Yalnızca Murphy'nin usunu duyumsayışı ve
"O benim karanlığıma aydınlık, kötülüğüme iyilik, sahtekarlık ve çirkinliğime ise doğruluk ve güzellik. O benim tam zıddım; ben ondan hoşlanmamak için doğmuşum," dedi. "Benimle ayn fikirde olmalısın demiyorum tabii," diye ekledi. "Onunla tanışsaydın muhtemelen hoşlanırdın. Janus'u herkes sever."
Çizdiği insanları inceleyen Des'e bakınca yüzünde bir şey fark ettim. İmrenme ?Pişmanlık ? Özlem ?
"Belki ondan hoşlanırım, belki de hoşlanmam. Doğruluk ve güzellik anlayışım değişeli çok oldu."
Des bana şöyle bir baktı, önündeki kâgida dönmeden önce ağzının köşesinin hafif bir gülümsemeyle kıvrıldığını gördüm.
Ne mutlu ki hiç aşık olmadım.
Diğer dertler aşkın önüne geçti hep
Hiç aşk acısı da çekmedim.
Aşka aşığım, aşkın kutsallığına seviyorum.
Ve birgün aşk bulursa beni.
Tüm gücümle sarilacağim.
Belki bir gün güzel bir aşk bulur
Zaman ondan bekletiyordur.
Lüzumsuz aydınlık günlere inat
Bir müddet karanlıkta kalmak daha iyi
Aydınlık daha güçlü gelir birdahakine belki...
Yolumuz uzun ; belki düz belki yokuş , belki aydınlık belki karanlık, belki yalnız belki kalabalık, sonu bilinmez ama bir yol oldukça umut var demektir …
Nisan'ın Notu
Çerçeve açılır ve metin burada biter. Bu kadar basit. Bu kadar basit mi sahiden?
Bu kadar basit mi sahiden? Şimdi sorular kafamın içinde dönüp duruyor: Bu mavi gözlü yabancıya çerçeve öykümü anlatacak mıyım? Ayhan'la Karadeniz'in karanlık sularına bakarak, gözlerimi kapatmayı bilmeden öpüştüğümü; Ayhan'ı Venedik'te terk ettiğimi (yoksa aslında o mu beni terk etmişti?); bu çerçeve öyküyü ne kocama ne de Omar'a anlattığımı; aydınlık bir yaz gecesinde o kumsala omuzlarımda yıldız tozlarıyla indiğimi ve Hiroşima Sevgilim'i bir çok kez seyret- tiğimi; bu çerçeve öykünün beni damgalayıp, belirlediğini? Bunları anlatıp çerçeveyi sahiden açabilecek miyim?
Öteki şeyleri anlatabilirim: Durumsuzlar koyunu; Omar'ı da bırakıp gittiğimi; güneş enerjisini o kocaman akülere nasıl aktardığımı; Afrika'daki o otel odasına sızan flüt sesini; geri dönüşümü; geçmişimi değiştirmeye uğraştığımı; kırmızıya boyadığım o tabureyi; Ada'da kaybolan oyuncu kadını; o vahşi bahçeyi; o soğuk ülkedeki pansiyoncu kadını... Bunlar belki anlatılabilir. Şehrazad olsa anlatırdı, ama ben Şehrazad'tan önce boynu vurdurulan o öteki kızlardan biri de olabilirim!
Sonra bir soru daha var: Neyi anlatırsam anlatayım, hangi dilde anlatacağım: Matematikçinin dilinde mi, bilim tarihi dersleri veren akademisyenin dilinde mi, yoksa Spor Akademisinde çalışan koşucu kızın dilinde mi?
163
“Dünya’nın Altın Çağı’nı bilir misin?”
“Dünya mı? Altın Çağ mı?” Stilgar şaşırmış ve rahatsız olmuştu. Paul neden tarihin başlangıcına dair efsaneleri konuşmak istiyordu ki?
…
“… Korba sana elimizdeki eski çağlara dair azıcık bilgiyi, Butleryanların kıyımından kurtulan veri kırıntılarını getirdi. Cengiz Han ile başla.”
“Cengiz… Han mı? O
En mutlu insanlar belki de
baca temizleyicileridir
öyle dar, öyle kara karanlık bir yerdedirler ki yüreklerini geniş, dayanıklı
aydınlık tutmak zorundadırlar
buna yükümlü sayarlar kendilerini.
"Dünyanın çatısı soğuk ve karanlık ormanlarla örtülüdür. Karanlık olduğu için soğuk, ormanlarla kaplı olduğu için sulak, kimseler yaşamadığıiçin ıssızdır. Güneye indikçe karanlıklar loş gölgelere, ağaçlar çalılara, çalılar bozkıra dönüşür. Ağaçlar olmadığı için aydınlık, yeşil olmadığı için soğuk fakat soğuk olmasına rağmen ıssız değildir.
Gürültüsüz sözcükler bulalım.
Yeni sevinçlere benzeyen.
Biz gelince bir yağmur başlar,
Yüzün çizilir buğulanan camlara.
Bir uzun karartma biter.
akasyalar köpürür birdenbire,
Ve her avluda adınla anılan
“Öğretmenim sizin ne kadar çok kitabınız var. Bakın ne büyük bir varlığa sahipsiniz."
"Şimdilik, belki evet. Benim tüm yatırımım kitaplara ve dolayısıyla ülkemin aydınlık yarınları olan senin gibi gençlere.."
Benim Sevgili Aliye’m,
Mektubunu aldım. “Ben fena kız değilim, senin meyus olmayıp saadetin için hayatımı şimdi fedaya hazırım!” diyorsun. Aliye, bana böyle şeyler yazma... Sonra ben sana deli gibi âşık olurum. Senin ne iyi kız olduğunu biliyorum. Muhakkak ki hayatımda yaptığım ve yapabileceğim en iyi iş seninle hayatımı birleştirmek oldu. Bundan