Kadere meydan okumanın çok çeşitli yolları vardır ve neredeyse hepsi de boşunadır ve en kötüsünün olacağını düşünmeye mecbur kalırken en iyisinin olacağına inanmak ise bu yolların en sıradanlarındandır.
Bana göre çocukluk bir tür koma haliydi. Annelik de daimi refakatçilik. Uyanacağı günü ona masallar anlatarak, sabırla bekleyecektim. Ve sonra dünyanın ne menem bir yer olduğunu anlatacaktım ona.
BİR HAYAT NEDİR?
Emin olmasam da ‘hayat bir iz bırakmaktır’ diyebilirim.
Mezar taşı bir iz sayılır mı, emin değilim.
Razı olan için mezar taşı bir izdir.
Ben razı değilim.
Bugüne kadar içinde zaman zaman, bir insanın hayatının üçte birini bir bankanın kapıları önünde geçirmesinin anlamlı olup olmadığı, arada sırada bir avlu kapısı açıp müdürün limuzini önünde selam durmasının, az bir izin ve en büyük bölümü vergiler, kira, sosyal sigorta payları biçiminde iz bırakmadan kaybolan az bir maaş karşılığında… hep aynı şeyleri yapmasının anlamlı olup olmadığı konusunda hafif bir kuşku kıpırdanmış idiyse (de)
…
“Evet anlamlıydı. Hem de çok anlamlıydı!”
Eğer bana babanın resmini çiz deselerdi, banyodaki tıraş makinesini, posta kutusundaki ismini, üç çift ayakkabısının durduğu dolabı ve soluk renkli iki takım elbisesini çizerdim. Ayrıca bir de sessizlik çizerdim.