...
Ebu Tahir şüpheci bir ifadeyle suratını asınca, Ömer heyecanlanıp iyice ileri gitti:
– Ben, mahşer gününün dehşetinden başka iman, secdeden başka namaz tanımayanlardan değilim. Ben nasıl mı namaz kılarım? Bir gülü seyrederim, yıldızları sayarım, yaratılışın güzelliği, onun düzenindeki kusursuzluk karşısında büyülenirim, Rabbim'in en güzel eseri olan insanın, onun bilgiye aç beyninin, aşka aç gönlünün, uyanmış veya tatmin edilmiş tüm duyularinin karşısında hayranlığa kapılırım.
Kadı düşünceli gözlerle ayağa kalktı, gelip Hayyam'ın yanına oturdu, babacan bir tavırla elini omzuna attı. Şaşkınlıktan ağızları açık kalan muhafızlar aralarında bakıştılar.
- Dinle genç dostum, Yüce Rabbim sana bir Âdem oğlunun elde edebileceği en değerli şeyleri bahşetmiş: Zekâ, belagat, sihhat, güzellik, öğrenme, varoluşun tadına varma isteği, erkeklerin hayranlığı ve herhalde kadınların baygın iç çekişleri. Umarim Yaratan seni bilgelikten, dilini tutma bilgeliğinden yoksun bırakmamıştır; yoksa sahip olduğun tüm diğer vasıflar ne bir işe yarar ne de takdir görür.
- Düşündüklerimi ifade etmek için yaşlanmayı mı beklemem gerek?
- Her düşündüğünü ifade edebileceğin gün, senin torunlarinin torunları bile ihtiyarlamış olacak. Şimdi sır ve korku devrindeyiz, iki yüzün olmalı, birini kalabalığa göstermeli, ötekini kendine ve Yaratıcı'na saklamalısın. Gözlerini, kulaklarını ve dilini korumak istiyorsan, gözlerin, kulakların ve bir dilin olduğunu unut.