J. A. Meerloo "Conversation and Communication" adlı eserinde, "Bize eziyet eden kelime" diye nitelediği, sembolik çevremizin büyük bir kısmını kapsayan "Seni seviyorum” deyimi üzerine şunları yazmaktadır:
"Bu bazen seni arzuluyorum ya da cinsel bakımdan seni istiyorum anlamına gelir. Beni sevdiğini umarım ya da seni
Kafka, büyüdüğü evde annesinin, sınırları kendiliğinden oluşmuş küçük bir bağımsızlık alanı kadarına bile sahip olamadığı çocukluk ve gençlik yıllarının hesabını, babasının hiçbir zaman okumayacağını bildiği bir mektupla 30'lu yaşlarının ortalarında sorgular..
Ama artık işe yaramaz bir başkaldırıdır bu, çünkü ne karşıdan cevap gelme ihtimali ne de
Hürriyet ve İtilâf Partisi’nin ihmal edilmeyecek bir diğer ismi de Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’dir. “Meşrutiyet Devri’nin Mebusan Meclisinde uzun nutuklarıyla ve hazır cevaplığı ile tanınan bu din adamı, dini sıfatını geçim ve şöhret için ustaca kullanmasını bilmiştir. Damat Ferit Paşa hükûmetlerinde Şeyhülislâmlık yapmış, Ferit Paşa’nın Paris’e gittiği bir devrede kendisine Sadrazam vekilliği görevi verilmiştir. Anadolu harekatını eşkiya harekatı, bu harekatın önderi Mustafa Kemal Paşa’yı da baş şaki olarak gören Mustafa Sabri, düşmanın İzmir’den denize dökülmesi üzerine, Ermeni ve Rumlardan müteşekkil bir kuvvetle Türk ordusunun karşısına çıkılmasını Vahideddin’e teklif edecek kadar ulusal harekete düşmandı.[6] Bu arada onun, ulusal bağımsızlık savaşımızda milli varlığa düşman cemiyetlerden Teali-i İslam’ın kurucularından olduğu da unutulmamalıdır. İlk adı Cemiyet-i Müderrisin (Medrese Öğretmenleri Derneği) olan Teâli-i İslâm Cemiyeti’nin yönetim kurulunda, Mustafa Sabri (Başkan), İskilipli Mehmet Atıf (İkinci Başkan), Said-i Kürdi (Nursi) (İttihat ve Muhammediye Cemiyeti önderlerinden) bulunuyordu.[7] Teâli-i İslâm Cemiyeti, Kuva-yı Milliye aleyhinde bildiriler yayımlamıştır. Bildirilerden 16 Eylül 1919 tarihli İkdam gazetesinde yayımlananı çok etkili olmuş; Anadolu’da yer yer isyanlar çıkmıştır...[8]
Bazı kitaplar vardır, okursun, keyif alırsın ve biter, unutursun. Bazı kitapları da hiç unutmazsın, unutamazsın çünkü böyle bir şeyi unutabilmek mümkün değildir. Darağacında Üç Fidan da hiç unutamayacağım ve her hatırladığımda tüylerimi diken diken edecek bir kitap oldu benim için.
Vatanlarını sevmekten ve tam bağımsızlık için mücadele etmekten daha kötü bir şey yapmayan Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş 6 mayıs 1972'de idam edildiler. Kitap, haksız yere öldürülmüş bu üç gencin idam sürecini anlatan, idamın ne kadar haksız olduğunu hukuki maddelerle kanıtlayan bir kitap. Okurken her sayfasında tüylerim diken diken oldu ve çok etkilendim. Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ı daha iyi tanıdım, kişilikleri hakkında daha fazla bilgi sahibi oldum.
Kitabı okuduğunuzda yaşananların ne kadar adaletsiz olduğunu göreceksiniz. Beni derinden etkileyen, üzen, unutulmaz bir kitaptı.
"Bu bahar gecesinde Ankara sisli. Suskun. Susturulmuş."
Başlangıçta hemen söyleyelim, Hasan Mutlucan’ın söylediği kahramanlık türküleri eşliğinde balkona bayrak astıracak bir kitapsa derdiniz sizi yeşil renkteki “EXIT” tabelasına doğru alalım…
Yazar; işgal ve sonrası Kuva-yı milliye hareketinin yanında olup olmamanın arafını yaşayan, Osmanlının son çocuklarının hikayesine olabildiğince objektif
Herhangi bir şeye bağımlı olduğumuzu hissetmediğimiz sürece, kendimizi özgür sanırız: insanın ne denli gururlu ve iktidar düşkünü olduğunu gösteren yanlış bir çıkarımdır bu. Çünkü burada, alışılmış bir bağımsızlık içinde yaşadığı, bunu istisnai bir biçimde yitirdiğinde karşıt bir duygu hissedeceği varsayımıyla, bağımlı olduğu anda bunu her koşulda fark etmesi ve bilmesi gerektiğini kabul eder. - Peki ya bunun tersi doğruysa: insan daima çok yönlü bir bağımlılık içinde yaşıyor, ama kendini özgür sanıyor, zincirin baskısını uzun bir alışkanlık sonucu artık hissetmiyorsa?
Sayfa 11 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
"Tam bağımsızlık, bizim bugün üstlendiğimiz görevin özüdür. Bu görev, bütün ulusa ve tarihe karşı üstlenilmiştir. Bu görevi üstlenirken, uygulanabilirliği hakkında şüphe yok ki çok düşündük. Fakat sonuçta vardığımız düşünce ve inanç, bunda başarılı olabileceğimizdir. Biz, böyle işe başlamış adamlarız. Bizden öncekilerin yaptıkları yanlışlar yüzünden, ulusumuz sözde var sanılan bağımsızlığına gerçekte sahip değildi. Şimdiye kadar Türkiye'yi uygarlık dünyasında kusurlu gösteren neler akla gelebilirse, hep bu yanlışlıktan ve hep bu yanlışlığa boyun eğmekten doğmaktadır. Bu yanlışlığa boyun eğmenin sonucu, mutlaka, ülke ve ulusun bütün saygınlığını ve bütün yaşama yeteneğini kaybetmesine ve ondan yoksun kalmasına yol açabilir. Biz, yaşamak isteyen, saygınlık ve onuruyla yaşamak isteyen bir ulusuz. Bir yanlışlığa boyun eğmek yüzünden bu niteliklerden yoksun kalmaya dayanamayız. Bilgin ya da cahil, ulusumuzun istisnasız tüm bireyleri, belki içinde bulunduğu güçlüklerin tamamen farkına varmaksızın, bugün yalnız bir amaç etrafında toplanmış ve fakat sonuna kadar kanını akıtmaya karar vermiştir. O amaç, tam bağımsızlığımızın elde edilmesi ve devam ettirilmesidir.
19 Mayıs, Türk Milleti'nin bağımsızlık ve özgürlük umutlarının inanca dönüştüğü, kurtuluş ateşinin yakıldığı ve aydınlık bir geleceğe olan inancın kuvvetlendiği günün adıdır...