Kaybettiğimiz ruhlara,
Tam 13 yıl oldu.
Eğer Tanrı varsa ve canı sıkıldıkça dünyayı çeken uydusundan burayı izliyorsa, benim gibi kadınların kanallarına denk geldikçe kanalı değiştiriyordur. Bizi eski bir Türk filmi dramında bayağı buluyordur, yüksek zümre edebiyatını seven züppe yaratıcı. Ondan ölesiye nefret ediyorum,
Orhan Pamuk’un gençlik dönemi romanlarından ve tepki gördüğü, sevilmediği, sevilmemesi için içinde birçok görüşler, mesajlar verdiği aslında doğru olanı da bir başka harika postmodern romanı. Sevilmez ülkemizde Orhan Pamuk da postmodern kitaplar da, sevilmemeleri için birçok sebepleri var çünkü. Ülkemiz daha tam olarak modernizm içinde olamamışken
V’eda
Gerçekliğin içinde veya hayalimde bile değilken neredeyim ben? Ne aradığıma dair herhangi bir fikrim yok. Belki de böylesi iyidir derken o kadar uzaklara düşüyorum ki kendimi labirentin en başında buluyorum. İşte öylesine uzak yaşadığım duruma, öylesine uzak şeylere karşı bir ilgi uyanıyor içimde. Dikkatlice sokulup kulak kabartıyorum. Koyu
Aklın kaleminden kırk kurallı aşk
— "Mevlâna.... İslâm âleminin Shakespeare''i!" (s. 38)
Başka bir zaman olsa, bu denli bayağı bir benzetmeyle karşılaştığım daha ilk anda muhtemelen elimdeki kitabı -bir daha açmamak üzere- kapatır ve bir kenara koyardım.
Bu sefer öyle yapmadım. Bir lâ havle çekip bu bayağılığın altını çizdim, sonra da
"Onlar kesinlikle aradığım şeydi ; çift yönlü yolun öte yanından haykırarak peşlerine bir sürü okur ve yazarı takacaklardı....Bir fiyatına ikiydiler....Cinayet ve insan ruhu....Toplumun yüzü ve geleceğin kumaşı....Onların çarpıcılık ve zekaları ,müşterilerinin berbat varoş kesimini şutlayabilecekleri bir yer bulduklarını düşünerek beni arayan ve tarafımdan reddedilen sosyetik edebiyat ajanslarının sundukları gibi ikircikli ve bayağı değildi......Üzerlerinde yaratıcı yazarlık dersi kokusu da yoktu....."
İnsan denen mucizeye tutkunum. Tuhaf gelebilir belki ama, o karmaşık, o yaratıcı ve güçlü organizmaların her birinde apayrı yaşanan serüvenin, kolaycacık ilkel, bayağı ve birbirinin çok benzeri zavallı öykülere dönüşme hüznünü seviyorum galiba.
EBUBEKİR RAZİ
İslam düşünce tarihinde hekim-filozof tipinin olduğu kadar tabiatçı/natüralist felsefenin de en başarılı temsilcisi olan Ebû Bekr Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî, 865 yılında Tahran yakınlarında bulunan Rey şehrinde doğdu. Batılılar onu" Rhazes " diye anarlar. Gençlik yıllarında edebiyat ve musiki ile ilgilendiği, geçimini