Bu kitabı şans eseri tanıdım aslında ama iyi ki de tanıdım daha önceleri sadece adını bildiğim ve kendisi hakkında fikrim olmayan Küçük İskenderi bu sayede tanıdım. Küçük İskender marjinal bir kimlik.(her ne kadar bunu kendisine söylenmesini sevmediği halde öyle) Anarşist duruşu, farklı yönelimleri ve aykırı düşünceleri olan birisi kendisi. Lafını esirgeyemeyen ve bence dimdik duran bir kişilik şahsen yakından tanımak isterim. Kitabında da bu düşüncelerini çok güzel ifade etmiş. Kitabı boyunca bir çok şeye eleştirel yaklaşmış ve doğru bildiklerini dobraca aktarmış yazar. Şiire ilgili bir birey olarak okumam boyunca verdiği nasihatleri keyifle düşündüm tarttım ölçtüm biçtim. Şair kitabın içinde başka yazarlardan bahsetmesi de beni oldukça tatmin etti. Genel olarak eğer şiir üzerine güncellik üzerine deneme okumayı seviyorsanız tavsiye ederim. Onun haricinde tabiki fikir ayrılığına düştüğümüz yerler vardı ama biz bize verilen meyveye bakalım:)
Ayrıca bir fonla okuyacaksanız şunu tavsiye ederim ben keyifle okudum.
youtu.be/0pjJLwiB0Nk
Ve çok sevdiğim bir alıntı ile bitirmek istiyorum.
"Yapay acılar, yapay mutluluklar arasında sahici kalabilen bir BEN'le neden tartışayım? Ruhumla zamanın temasını sağlayan bedenimin ta kendisi: O da yazmayı ve algılamayı sürdürebilen bir beyne sahip."
Güzel okumalar (:
Bedenimin bir yarısı Doğulu. Baştan beri ona söz geçiremedim. Onunla başetmeye çalıştığımda hep yenik düşerim, en sudan kaytarmaları bile önemli hastalıklarla ödetir.
Belki de çok gülmekten, çok sevinmekten korkmam bu yüzden: Doğulu yarımın bir özelliği; kafamla çözüme kavuşturamadığım bir kör inanç saplantısı. ‟Bir şey olacak, kötü birşey olacak...ˮ sezgisi. Oluyor da. Bunca beklediğim için belki kendi elimle hazırlıyorum o mutsuzluğu ya da çöküntüyü, kimbilir.
(...)ben yeni bir giysiyle bilmediğim bir yere kolayca gidemem. Önce evde deneyip 'benim' kılmalıyım onu, birazcık eskisin, bedenimin kalıbını alsın ki içinde özgürce davranabileyim.
Hepimizin okuma serüveninde bazı kitaplar zirvededir. Bu tanımlama farklı sınıflamalarla çeşitli şekiller alabilir ama Tatar Çölü, altı yıldır benim zirvemde tekti, ona en yakın İklimler vardı. Fakat artık Tatar Çölü zirvede yalnız diyemem; yanında Zamanımızın Bir Kahramanı var!
Rus Edebiyatı
Rus edebiyatı okumalarıma devamlılığı fazla bozmadan
Garip bir ölçü alışkanlık. Sevgi, aşk, dostluk, ancak bu ölçüye vurulduğunda anlam kazanıyor. En ufak ayrıntılarda bile. Sözgelimi ben yeni bir giysiyle bilmediğim bir yere kolayca gidemem. Önce evde deneyip 'benim' kılmalıyım onu, birazcık eskisin, bedenimin kalıbını alsın ki içinde özgürce davranabileyim. Alışkanlık; kişiliğin gelişimini, kendini bulmasını sağlıyor evet ama bir sınıra kadar. Sizi o sınıra götüren iti, bakıyorsunuz sınırda karşınıza dikilmiş, yolu tıkamış. O tuzağa düşmemeli. Her büyük tutku gibi alışkanlık da (belki de en büyük tutkudur!) Fethi Naci'nin deyişiyle: "yıkımının tohumunu içinde taşıyor".
“Garip bir ölçü alışkanlık. Sevgi, aşk, dostluk ancak bu ölçüye vurulduğunda anlam kazanıyor. En ufak ayrıntılarda bile. Sözgelimi ben yeni bir giysiyle, bilmediğim bir yere kolayca gidemem. Önce evde deneyip benim kılmalıyım onu, birazcık eskisin, bedenimin kalıbını alsın ki içinde özgürce davranabileyim. Alışkanlık, kişiliğin gelişimini, kendini bulmasını sağlıyor evet ama bir sınıra kadar. Sizi o sınıra götüren iti, bakıyorsunuz sınırda karşınıza dikilmiş, yolu tıkamış. O tuzağa düşmemeli. Her büyük tutku gibi alışkanlık da Fethi Naci’nin deyişiyle: yıkımının tohumunu içinde taşıyor.”
Daha iyi bir ad bulamadığımdan, 'rüzgârlara kapılmış ruh' adını verdiğim bir şey var şu bedenimin içinde, en hafif bir esintiyle bile darmadağın olup savrulan incecik bir tül gibi bir şey.
Garip bir ölçü alışkanlık. Sevgi, aşk, dostluk, ancak bu ölçüye vurulduğunda anlam kazanıyor. En ufak ayrıntılarda bile. Sözgelimi ben yeni bir giysiyle bilmediğim bir yere kolayca gidemem. Önce evde deneyip 'benim' kılmalıyım onu, birazcık eskisin, bedenimin kalıbını alsın ki içinde özgürce davranabileyim. Alışkanlık; kişiliğin gelişimini, kendini bulmasını sağlıyor evet ama bir sınıra kadar. Sizi o sınıra götüren iti, bakıyorsunuz sınırda karşınıza dikilmiş, yolu tıkamış. O tuzağa düşmemeli. Her büyük tutku gibi alışkanlık da (belki de en büyük tutkudur!) Fethi Naci'nin deyişiyle: "yıkımının tohumunu içinde taşıyor".
“Garip bir ölçü alışkanlık. Sevgi, aşk, dostluk ancak bu ölçüye vurulduğunda anlam kazanıyor. En ufak ayrıntılarda bile. Sözgelimi ben yeni bir giysiyle, bilmediğim bir yere kolayca gidemem. Önce evde deneyip benim kılmalıyım onu, birazcık eskisin, bedenimin kalıbını alsın ki içinde özgürce davranabileyim. Alışkanlık, kişiliğin gelişimini, kendini bulmasını sağlıyor evet ama bir sınıra kadar. Sizi o sınıra götüren itki, bakıyorsunuz sınırda karşınıza dikilmiş, yolu tıkamış. O tuzağa düşmemeli. Her büyük tutku gibi alışkanlık da Fethi Naci’nin deyişiyle: yıkımının tohumunu içinde taşıyor.”
Garip bir ölçü alışkanlık. Sevgi, aşk, dostluk ancak bu ölçüye vurulduğunda anlam kazanıyor. En ufak ayrıntılarda bile. Sözgelimi ben yeni bir giysiyle, bilmediğim bir yere kolayca gidemem. Önce evde deneyip benim kılmalıyım onu, birazcık eskisin, bedenimin kalıbını alsın ki içinde özgürce davranabileyim. Alışkanlık, kişiliğin gelişimini, kendini bulmasını sağlıyor evet ama bir sınıra kadar. Sizi o sınıra götüren itki, bakıyorsunuz sınırda karşınıza dikilmiş, yolu tıkamış. O tuzağa düşmemeli. Her büyük tutku gibi alışkanlık da Fethi Naci’nin deyişiyle: yıkımının tohumunu içinde taşıyor.
Bedenimin bir yarısı Doğulu. Baştan beri ona söz geçiremedim. Onunla başetmeye çalıştığımda hep yenik düşerim, en sudan kaytarmaları bile önemli hastalıklarla ödetir. Belki de çok gülmekten, çok sevinmekten korkmam bu yüzden: Doğulu yarımın bir özelliği; kafamla çözüme kavuşturamadığım bir kör inanç saplantısı. “Birşey olacak, kötü birşey olacak...” sezgisi. Oluyor da. Bunca beklediğim için belki kendi elimle hazırlıyorum o mutsuzluğu ya da çöküntüyü, kimbilir.
Garip bir ölçü alışkanlık. Sevgi, aşk, dostluk, ancak bu ölçüye vurulduğunda anlam kazanıyor. En ufak ayrıntılarda bile. Sözgelimi ben yeni bir giysiyle bilmediğim bir yere kolayca gidemem. Önce evde deneyip 'benim' kılmalıyım onu, birazcık eskisin, bedenimin kalıbını alsın ki içinde özgürce davranabileyim. Alışkanlık; kişiliğin gelişimini, kendini bulmasını sağlıyor evet ama bir sınıra kadar. Sizi o sınıra götüren iti, bakıyorsunuz sınırda karşınıza dikilmiş, yolu tıkamış. O tuzağa düşmemeli. Her büyük tutku gibi alışkanlık da (belki de en büyük tutkudur!) Fethi Naci'nin deyişiyle: "yıkımının tohumunu içinde taşıyor"