Halide Edip Hanım, ilk defa yolda gördüğü Fikriye Hanım'ı şöyle anlatıyor:
"At arabasının içinde oturan kişinin Mustafa Kemal Paşa değil, çok yorgun ve çok soğuk görünmekle birlikte çok hoş yüzlü bir kadın olduğunu gördüm. Burnunun ucu mavimsi, dudakları solgun ve renksizdi. Esmernarin, oval biçimli yüzü çok etkileyiciydi. Koyu kahverengi gözleri, çok uzun ve kıvrımlı kirpikleri beni uzak geçmişin bulanık hatıralarına götürdü. Gördüğüm kişinin iyi terbiyeyle yetişmiş genç bir kadın olan yeğen Fikriye Hanım olduğunu düşündüm. Fikriye Hanım, üzerindeki zevkli ama sade elbiseleri içinde, Mustafa Kemal Paşa'nın canlı, renkli bayan arkadaşlarından çok farklı görünüyordu. Birine benziyordu, ama kime? Yüzü beni neden böyle etkilemişti? Solgun yüzü bana dönmüş, bana belli belirsiz bir gülümsemeyle bakmış ve at arabası yanımdan geçip uzaklaştığında onun tarif edilmez hüzünlü bakışı adeta beni çarpmıştı. Özellikle, kendimi bak- maktan alıkoyamadığım gözleri... Sonra olanı anladım. Bu gözler yaşantımda hep belli belirsiz seçilen, hayali, bulanık bir gölge olarak kalmış annemin gözlerini andırıyordu. Bunu Dr. Adnan'a söylediğimde gülümsedi ve şöyle dedi: 'Doğrusu bu durum beni şaşırtmadı. Bana annenin veremli olduğunu söylemiştin, korkarım Fikriye Hanım da veremli.’”