Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mustafa Kemal Paşa'nın Temmuz 1916'da 8. Tümen'e icra ettirdiği "çekilme muharebeleri"nin onun askeri yaşamında önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Bunu daha sonra 6 Temmuz 1918'de şöyle anlatmıştır: "Askerlik hayatımda en çok zevk duyduran, Muş cephesinde 8. Tümen ile yaptığım geri çekilme manevrasındaki
Sayfa 92 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
"6 Ağustos'tan beri devam eden muharebeler beni üç gün üç gece uykusuzluğa ve durmadan çalışmaya mecbur etmişti. Adeta hasta bir haldeydim. Arıburnu cephesinin kanlı muharebeleri beni o kadar yormuş, o kadar zayıf düşürmüştü ki, bu son günlerin yorgunluğu olmasaydı da gene hasta denecek bir halde idim."
Sayfa 53 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Bu alıntı beni bana anlatıyor adeta...
"Müthiş surette yalnız kaldığımı hissettim. Ah!.. Bilhassa bu kadar kalabalığın içinde yalnızlık ne acı oluyor."
Atatürk'ün Çankaya Köşkü Kütüphanesi'nden sorumlu olan Nuri Ulusu (1905-29 Ekim 1979) anılarında onun çalışma şekli ve okuma tutkusu konusunda şunları anlatıyor: "Atatürk'ün kitap okuma zevki ve kitap tutkusunun ta çocukluk yıllarında başladığını herkes bilmektedir. Atatürk yalnız tarihi, askeri ve bilimle ilgili kitaplar
Sayfa 105 - Truva YayınlarıKitabı okudu
Halide Edip Hanım, ilk defa yolda gördüğü Fikriye Hanım'ı şöyle anlatıyor: "At arabasının içinde oturan kişinin Mustafa Kemal Paşa değil, çok yorgun ve çok soğuk görünmekle birlikte çok hoş yüzlü bir kadın olduğunu gördüm. Burnunun ucu mavimsi, dudakları solgun ve renksizdi. Esmernarin, oval biçimli yüzü çok etkileyiciydi. Koyu kahverengi gözleri, çok uzun ve kıvrımlı kirpikleri beni uzak geçmişin bulanık hatıralarına götürdü. Gördüğüm kişinin iyi terbiyeyle yetişmiş genç bir kadın olan yeğen Fikriye Hanım olduğunu düşündüm. Fikriye Hanım, üzerindeki zevkli ama sade elbiseleri içinde, Mustafa Kemal Paşa'nın canlı, renkli bayan arkadaşlarından çok farklı görünüyordu. Birine benziyordu, ama kime? Yüzü beni neden böyle etkilemişti? Solgun yüzü bana dönmüş, bana belli belirsiz bir gülümsemeyle bakmış ve at arabası yanımdan geçip uzaklaştığında onun tarif edilmez hüzünlü bakışı adeta beni çarpmıştı. Özellikle, kendimi bak- maktan alıkoyamadığım gözleri... Sonra olanı anladım. Bu gözler yaşantımda hep belli belirsiz seçilen, hayali, bulanık bir gölge olarak kalmış annemin gözlerini andırıyordu. Bunu Dr. Adnan'a söylediğimde gülümsedi ve şöyle dedi: 'Doğrusu bu durum beni şaşırtmadı. Bana annenin veremli olduğunu söylemiştin, korkarım Fikriye Hanım da veremli.’”
_Kanatsız uçmaya kalkışma! _Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm. _O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma! _Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Reklam
_İslam = Arapçılıktır. Asimilasyonla inananı araplaştırır. Her müslüman halk, araplaşmaya mahkumdur. Kuran’ın kendisi, Araplar için Arapça olduğunu söyler.(Şura 7) İnsanın tüm yaşantısı, giyimi, yemesi, içmesi, gezmesi, eğlenmesi, sevmesi, düşünmesi ve inanması “çöl bedevîlerinin kabile kanunu” ölçütlerine göre ayarlanmaktadır. İslamlaşarak milli
30 NİSAN PAZARTESİ HİTLER KİŞİSEL VASİYETNAMESİNİ HAZIRLIYOR
Hitler, 29 Nisan gecesi evlilik töreninden sonra da şahsi ve siyasi vasiyetnamesini yazdırmış, Doenitz’i kendi yerine devlet şefliğine seçmiş ve ona bir hükümet listesi bırakmıştı. Hitler’in siyasi vasiyetnamesi iki kısımdan oluşuyordu. Birinci kısım genel işlerden, ikinci kısım da şahsî faaliyetinden bahsetmekteydi. Hitler özetle: “Almanya’da
İbni Abbas (r.a.) anlatıyor: Hz peygamber (s.a.) bir gün Mescid-i Nebî'den dışarı çıkarken kapıda şeytanla karşılaştı. Hz peygamber sordu: -“Seni buraya getiren sebeb nedir?" Şeytan: -“Beni buraya Allah gönderdi." Dedi. Efendimiz: -“niçin?" Diye sorunca şu karşılığı verdi: -“istediğin soruyu bana sorman için." İbn Abbas'ın rivâyetine göre Resûlullah (s.a)'ın ilk sorduğu şey, namazla ilgili oldu: -“Ey mel'un, ümmetimi cemâatla namazdan niye men'ediyorsun?" Şeytan şöyle cevap verdi: -“Ya Muhammed, ümmetin cemâatla namaz için evlerinden çıktığında beni sanki ateşli bur humma tutuyor ve onlar camiden dağılmadıkça bu hastalığım geçmiyor." -“Peki ümmetimi ilim ve duâ ile meşgul olmaktan niye alıkoyuyorsun?" -“Çünkü onlar duâya başlayınca, bitirinceye kadar sanki gözlerim kör, kulaklarım sağır oluyor " -“Ümmetimi Kur'an okumaktan niye alıkoyuyorsun?" -“Çünkü onlar Kur'an okuduklarında ben kurşunun ateşte erimesi gibi eriyorum." -“Ümmetimi cihâdda niye alıkoyuyorsun?" -“Onlar cihâd için evlerinden çıkınca, dönünceye kadar, âdetâ benim iki ayağım bağlanıyor, hacc için çıktıklarında da sanki zincire vuruluyorum. Sadaka verecekleri zaman da âdetâ başımın üzerine bir testere konularak bur tahta gibi başım parçalanıyor." Alcûnî, Keşfu'l-hafâ
Sayfa 73
İnsan, kendi gelişimini dikkat ederse görür, demiştik. İşte onlardan biri olarak Ahmet Hamdi TANPINAR, Erzurum'daki yıllarını bakınız nasıl anlatıyor: Halbuki o yıllar benim okuma hızımın arttığı yıllardı. Konforsuz hayatımız, her şeyimiz ya karyolanın altında, ya başlarımızın üstündeki raflarda idi- yalnızlık beni kitaba atmıştı. Mektepten çıkar çıkmaz yatağıma uzanır, Dostoyevski ile Baudelaire'i okurdum. Fransız şairinin Darülfünün'da iken cazibesine kapılmış ama Dostoyevski ile daha yeni tanışmıştım. Her an dünyam değişiyordu. Muazzam bir şeydi bu. İnsan ıstırabıyla temasın sıcaklığı her sahifede sanki kabuğumu çatlatacak şekilde beni genişletiyordu. Düşüncem âdeta birkaç gece içinde boy atan o mucize nebatlara benziyordu.
Reklam
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir. Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
Doktor Breuer adım bulduğun için sana teşekkür ederim; çok ilginç bir adam, düşünen, bilimsel bir doktor. Bu çok dikkat çekici, değil mi? Hastalığım hakkında ne biliyorsa bana anlatıyor; üstelik bundan daha da dikkat çekici bir yanı var: Bilmediklerini de anlatıyor! İçinde müthiş bir meydan okuma isteği duyuyor ve sanırım benim meydan okuma cesaretime hayranlık duyuyor. Bana son derece sıradışı bir teklif yaptı, ben de kabul ettim. Gelecek ay beni Lauzon Kliniği’ne yatırmayı teklif etti; burada hastalığım üzerinde çalışacak ve beni tedavi edecek. (Ve bütün masrafları da üzerine aldı! Bu demektir ki, dostum, bu kış benim nasıl geçineceğimi düşünüp kaygılanmana gerek yok.) Ya ben? Bunun karşılığında ona ne mi vereceğim? Kimsenin bana, beni kazançlı çıkaracak bir iş vermeyeceğine inanan ben, bir ay süreyle onun özel filozofu ve kişisel felsefe danışmam olacağım. Yaşamı adeta bir işkenceye dönmüş, intihan düşünüyor, ümitsizlik batağından çıkması için ona rehberlik etmemi istiyor.
Bu kitap beni anlatıyor
Umutla başladığım her ilişkide ve her elimi attığım işte, bir süre sonra hüsrana uğramak kaderim oldu adeta.
72 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.