Ama ben? Teleskopların göremediği uzak alemleri, mana gözlerim görüyor Henüz müttefiklerimizin niteliğini belirleyemediği akanyıldızlarla ben temasta bulunuyorum. Sizin incelemelerinizde tanımlanamayan sönük göksel cisimler, görmek için ıșığa gerek duymayan gözlerime hedef oluyor. Öyle bir ruh oldum ki benim için uzak- yakın, kesif-latif kalmadı! Madde âlemi emirlerimin, mana âlemi, irademin mahkûmudur. Böyleyken yine de açım! Ruhum kendisini doyurabilecek kanaat gıdasını heniz bulamadı. Aryor, arıyorum...Neyi mi diyeceksin? Hiç! Sevgili ve aziz Sami, bu tımarhaneye bir deliyi neden çok görüyorsun? Anlıyorum ki bana acıyorsun. Teşekkür ederim. Ama bazı afyonkeşler, hastalık başlangıcına, zayıflık ve güçsüzlüğe çok benzeyen sarhoşluk hallerini nasıl sever ve bundan nasıl zevk alırlarsa ben de öyleyim. Merak dolu vicdanımın arayışları, benim en büyuk zev- kimdir. Geçen gün, mensup olduğum dertlilerin rasathanesi konumundaki bir mezarlıkta geziniyordum. Mezarlıkta bir deli gördüm. Eline geçirdiği bir teraziye oynuyordu. Ne yaptığını sordum, bana şu cevabı verdi: "Aptallıkla bilgiyi tartıyorum. "Niçin tartıyorsun?" "Mal varlığımı anlamak için!" "Ne buldun bakayım?" "Aptallığım o kadar ağır ki... Sanırım zamanın Kârun'u benim!"
Sayfa 112Kitabı okudu
Bir istiridye, komşu bir istiridyeye dedi ki: "içimde büyük bir acı var. Ağır, yuvarlak ve canımı bir hayli yakıyor." Diğer istiridye de, onu tepeden aşağı süzdü ve pek kayıtsız cevap verdi: "Gökyüzüne ve denizlere şükürler olsun ki benim öyle bir acım yok; ne içimde ne dışımda." O sırada yanlarından geçerken bu ikilinin sohbetine kulak misafiri olan bir yengeç söze girdi: "Acinin olmaması ne hoş. Ancak komşunun içinde ona acı veren şey, harikulade bir inciden kaynaklanıyor."
Reklam
Bir istiridye, komşu bir istiridyeye dedi ki: “İçimde büyük bir acı var. Ağır, yuvarlak ve canımı bir hayli yakıyor.” Diğer istiridye de, onu tepeden aşağı süzdü ve pek kayıtsız cevap verdi: “Gökyüzüne ve denizlere şükürler olsun ki benim öyle bir acım yok; ne içimde ne dışımda.” O sırada yanlarından geçerken bu ikilinin sohbetine kulak misafiri olan bir yengeç söze girdi: “Acının olmaması ne hoş. Ancak komşunun içinde ona acı veren şey, harikulade bir inciden kaynaklanıyor.”
"Sence hep böyle mi olur Bertram?" diye sordum; karşımda, gidiş yönünde oturuyordu, ben ters yönde. "Sen ki ölümü bilirsin," diye ekledim biraz kötü niyetle, "sonunda hepimizin ne kadar mütevazı, kasvetli ya da karanlık olursa olsun, hayatımız ne kadar değişmiş, eğilimlerimiz ne kadar farklılaşmış olursa olsun, yol boyu
Sayfa 175 - VI GölgeKitabı okudu
Kim ısıtır, kim sever beni daha? Sıcak eller uzatın bana! yürek-mangalları uzatın bana! Yere serilmiş, çırpına çırpına, can çekişenler gibi, ayakları ovuşturulan- sarsılmışım, ah! bilinmeyen ateşlerle yana yana, titreyerek, sivri buzdan oklar kaşımda, sen peşimdesin, ey Düşünce! Adlandıralamaz! Açıklanamaz! İğrenç! Sen ey bulutların ardındaki
Sayfa 254 - İş Bankası YayınlarıKitabı okudu
Hz. Safiyye'den şöyle dediği rivayet edilmektedir: "Bir gün Resûlullah (sas) yanıma gelip 'Ey Huyey'in kızı! Yanında yemek türünden bir şey var mıdır?' diye sordu ve 'Zira ben açım' diye ekledi. Bunun üzerine ben de 'Allah'a yemin olsun ki bir müd miktarında (iki avuç dolusu, yaklaşık 850 gram) undan başka bir şeyim yok.' diye cevapladım. O da onu ısıt diye karşılık verdi. Ben de onu tencerede Isıtmaya başladım ve yenecek kıvama getirdikten sonra 'Ey Allah'ın Resûlü! Unu pişirdim' dedim. O da 'Ebû Bekr'in kızının yağ kırbasında bir şeyler olup olmadığını biliyor musun?' diye sordu. Ben de cevaben 'Bilemiyorum' dedim. Bunun üzerine bizzat kalkıp Hz. Aişe'nin evine (hücresine) gitti ve ona 'Ey Ebû Bekr'in kızı! Yağ kırbanda bir şeyler kalmış mıdır?' diye sordu. O da çok az bir şey kaldığını belirtti. Bunun üzerine onu getirip kenarlarını tencerenin içine sıktı. Öyle ki, eliyle sıktığı yerlerden yağın döküldüğünü görüyordum. Nitekim o, 'Bismillah' dedi ve bereketli olması için de ayrıca dua etti. Daha sonra da bana hitaben 'kız kardeşlerini de çağır, çünkü ben onların benim içinde bulunduğum durumun aynısını yaşadıklarını biliyorum' dedi. Ben de onları çağırdım ve doyuncaya kadar hep birlikte yedik. Derken Ebû Bekir geldi ve içeriye girmek için izin istedi. Kendisine izin verildikten sonra da Ömer geldi. Daha sonra da bir başka şahıs geldi. Hepsi de doyuncaya kadar o yemekten yediler ve hatta artakalan oldu.
Reklam
70 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.