Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tasanın İniltisi
Sert ve ezici vuruşuyla insafsız rüzgar Birer birer düşürür dallarından yaprakları, Doğan güneşin her parlak bakışı Zavallıların yasını küçümser. Yükselen sevinç boynu bükük tasayı ezer! Şu hasta, acılı dilenci kadının yanından Gülüp geçen şu süslü kadınların, insan, Yürüyüşlerinde bir aşağılama kokusu sezer. Benim de ağlayarak yazdığım şu kara şiir, Dudaklarında okurumun gülüşlerle titreyecek; Neler ne gözyaşları-yazık ki- öyle titreyerek Sevinç ve mutluluğun dudaklarında ölür! Yaradılışın yüzündeki bu renk ayrımı niçin? Niçin benim acım tat versin başkasına? Yazık değil mi, niçin bir keyif çınlamış olsun Benim tasamın iniltisi bir sevinçli dudakta?
Sayfa 147Kitabı okudu
Onun en mutlu zamanları beni okuduğu saatler, benim en bahtiyar anlarım onun eline dokunabildiğim günlerdi. Bu öyle bir sarhoşluk idi ki ellerini hissettiğim her anda mutluluk ile birlikte bir de acı duyuyordum. Mutluluğum vuslattan, acım ayrılık düşüncesinden idi. Bazen bu ayrılık endişesinden vuslatın tadını bile çıkartamaz, azabım sevincimi kovardı. Aşk zaten bu demekti.
Reklam
Sahip olduğum ilk evcil hayvanım bir muhabbet kuşuydu.Her şeyiyle ilgilendiğim, sorumluluğu bana ait olan ilk canlıydı o. Beraberliğimizin birinci senesi dolmadan öldüğünde acım o kadar büyüktü ki ne bok yiyeceğimi şaşırmıştım. O gün babam bir şey söyledi bana. "Üzülme oğlum, yenisini alırız!" Tabi ki ba­bamın iyi niyetinden kuşkum yok, üzülmemem için öyle söyledi. Ama o zaman babamı öldürmek istemiştim. Yenisi nasıl olabi­lirdi ki? Dostum, arkadaşım, yaşamı bana bağlı olan bir canlı gözümün önünde ölmüştü ve babam yenisinin alınabileceğini söylüyordu. Bilmiyordu. Dünyada milyonlarca muhabbet kuşu vardı evet ama sadece bir tanesi benim dostumdu ve o da öl­müştü. Yenisini istemedim. Babam yine de aldı ama bir kez bile sokulmadım yeni kuşun yanına. Çünkü biliyordum, nasılsa o da en çok bağlandığım anda beni bırakıp gidecekti.. Alın işte size kuşlarla insanlar arasındaki en büyük benzerlik. İkisi de en çok ihtiyaç duyduğunuz anda basıp gidiyor ... Gider ... En azından ben aksine hiç şahit olmadım bu yaşıma kadar ..
Ey dünyanın zarifi! Selam senin üzerine olsun. Benim hastalığım ve sağlığım senin elindedir. Kulun derdinin dermanı nedir, söyle. Bu, eğer alırsam senin dudaklarından aldığım öpücüktür. Eğer vücudumla senin hizmetine ulaşmazsam ruhum ve kalbim senin yanındadır. Madem ki sözsüz hitap oluşmuyor, o halde dünya niçin “buyur”la doldu? Ah ah! Gönlüm
_Kanatsız uçmaya kalkışma! _Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm. _O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma! _Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Senin bizi bir kenara bırakman yüzünden seni yargılamıyorum ve yargılmaya hakkım da yok, affet beni seni daha önce kırdığım için. Bana öyle geliyor ki benim böylesine büyük bir acım olsaydı, ben de herkesten uzaklaşırdım.
Reklam
Allah'ın Sevdiği Kuluna Beş Öğüdü...
Adamın biri bir gün bir rüya görmüş. Belki salih bir zat belki de peygamberân-ı izâm hazerâtından birisi, bilemiyoruz. Farklı rivayetler var. Rüyasında hâtiften bir ses ona demiş ki: "Sabah olup da sokağa çıktığın vakit gördüğün ilk şeyi ye. İkinci şeyi sakla. Üçüncünün isteğini geri çevirme. Dördüncüyü üzme. Beşinciden de kaç." Sabah
yani yargı kesin: acı çekmek ruhun fiyakasıdır.
Açıklamasız bir acı içindeyim şu anda. Öyle derin ki acım bir sebebe bağlanamaz, sebepsiz de olamaz. Sebep ne olsun ki? Ona sebep olabilecek önemdeki şey nerde? Hiç bir şey sebebi değil, hiçbir şey ona sebep olacak güçte değil. Bu acıdan doğan şey ne işe yarar? Benim acım bir tuhaf kuşların kuzey ve güney rüzgarlarından döllenip saldıkları tarafsız yumurtalardandır. Sevdiğim kız ölseydi, acım çektiğim acı olmakta devam ederdi. Boynumu kesselerdi usturayla, ben yine şimdi duyduğum acıyı duyardım. Bu hayatta değil bir başka hayatta olsaydım, çekeceğim bundan başka bir acı olmazdı.
Ama ben? Teleskopların göremediği uzak alemleri, mana gözlerim görüyor Henüz müttefiklerimizin niteliğini belirleyemediği akanyıldızlarla ben temasta bulunuyorum. Sizin incelemelerinizde tanımlanamayan sönük göksel cisimler, görmek için ıșığa gerek duymayan gözlerime hedef oluyor. Öyle bir ruh oldum ki benim için uzak- yakın, kesif-latif kalmadı! Madde âlemi emirlerimin, mana âlemi, irademin mahkûmudur. Böyleyken yine de açım! Ruhum kendisini doyurabilecek kanaat gıdasını heniz bulamadı. Aryor, arıyorum...Neyi mi diyeceksin? Hiç! Sevgili ve aziz Sami, bu tımarhaneye bir deliyi neden çok görüyorsun? Anlıyorum ki bana acıyorsun. Teşekkür ederim. Ama bazı afyonkeşler, hastalık başlangıcına, zayıflık ve güçsüzlüğe çok benzeyen sarhoşluk hallerini nasıl sever ve bundan nasıl zevk alırlarsa ben de öyleyim. Merak dolu vicdanımın arayışları, benim en büyuk zev- kimdir. Geçen gün, mensup olduğum dertlilerin rasathanesi konumundaki bir mezarlıkta geziniyordum. Mezarlıkta bir deli gördüm. Eline geçirdiği bir teraziye oynuyordu. Ne yaptığını sordum, bana şu cevabı verdi: "Aptallıkla bilgiyi tartıyorum. "Niçin tartıyorsun?" "Mal varlığımı anlamak için!" "Ne buldun bakayım?" "Aptallığım o kadar ağır ki... Sanırım zamanın Kârun'u benim!"
Sayfa 112Kitabı okudu
101 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.