- Sana bir şey deyim mi? dedi, biz bu katibe bir
mektup yazak. Diyek ki, sen o kızdan elini çekdin çekdin,
çekmedin kendini yok bil! Katiptir, efendiden adam.. Efendiden
adamlar korkak olur, kıza boşverir..
Tanrı kızıp bağırdı, sesi gökte çınladı:
İn yerin dibine, in artık in, in buradan!
Neyin var neyin yoksa, al tümünü, buradan in!
Kur yerin en dibine, ne istersen kendine!
Topla damın, deveni, in yerin en dibine!
Kendine ne istersen, ordunu, askerini!
Kur yerin en dibine, sarayını, kaleni!
Sönmez ateş alevi, göklerde hiç sönmesin,
Ne güneş ve ne de ay, gözüne görünmesin!
Yerin en diplerine seni kapatacağım!
Bil, seni kıyamette ancak çağıracağım!
Biliyorum. Yüreğime ellerimle açtığım yaradan sızan bu kan, bu gazap ateşi, bu kutsal fikr-i sabit, gözlerimdeki perdeyi kaldıran biricik hakikattir. Mutluluğum, felaketim, en pervasız günahım... bil ki hiçbir tecrübe, hiçbir tövbe, hayatın gelip geçiciliğine, kerhen olana dair hiçbir şey bu mührü kıramaz. Zavallı varlığımın anlamı, başka hiçbir şey değil, sadece gizli nikahımızı kıydığımız o gece yüreğimi sana bağlayan bu yemindir. Bundan böyle aldığım her nefeste senin ruhunu içime çekeceğim, yüreğimin her vuruşu senin ismini fısıldayacak. Aşkından gayrısı yalan, ve bak, gökteki ay şahidimdir.
Senin bir yere kaçmaman, kaybolmaman, sadece sessiz sessiz sırtüstü yatıp bulutları seyretmen için, bulutlar aklından geçirdiğin her biçime girer, seni avuturlar. Bulutlar hep aynıdır ama türlü hallere girer. Yeter ki sen bil, senin için nasıl görünmek istediklerini...