Kimi gün öylesine yalnızdım
Derdimi annemin fotoğrafına anlattım.
Annem
Ki beyaz bir kadındır.
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan,
Yırtık ve perişan.
Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!
Gelip size Zamandan söz ederler.
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden. Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden. Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadıklarını bildiğiniz gibi.
Bir liderin resmi her devlet dairesinde ya da dershanede asılıysa, üretim artışı, çimento sanayisinin yeniden düzenlenişi vb. isteklerini gerçekleştirenin kim olduğunu bilirsiniz. Bu, insan yüzü olarak karşımıza çıkan iktidardır.
Çocuk babanın kucağında, anne başka bir kadının yanında oturuyordu otobüste.
Çocuk elindeki çikolatayı babası "yapma" dedikçe, otobüs koltuğuna sürüyordu. Kendince bir oyun bulmuştu işte. Adam en sonunda dayanamadı çikolatayı aldı elinden "inince yiyeceksin" dedi, hafif sert tonlama ile...
Paralel koltukta oturan anne;
Pek kıymetli Dostoyevski kendisine yine yeniden hayran bıraktı beni. Okudukça dilinin sahiciliğine yerinde cümlelerine, aslında hangi karakter oluşuna şaşırıyorsunuz. Çünkü yazar aslında birisini tutar, bilirsiniz işte, kendisini ya da baş kahramanlardan birisini. Ama aynı anda hepsi, inanın hepsi çünkü hepsini o kadar kendisi gibi anlatıyor (buna da insan ancak kendisini bu kadar iyi tanıyabilirden varıyorum)ikna ediyor ki sizi, siz de asla bir karakterde kalamıyorsunuz. O diyaloglar o kadar sahici ki bizim evde salonda yaşansa ancak böyle geçer. Kim haklı bilemiyorsunuz çünkü herkes kendisini bir şekilde kabul ettiriyor size aklen, kalben.. (Bunu, herkes okurken içinde olan adalet duygusuyla illa haklı, haksız arar diye söylüyorum).
Okurken o kadar karakteri birbiriyle eşit tutuşuna insanları ve davranışlarını ezberlemişcesine kurdurduğu o dupduru diyaloglara, dillerini onlara uyduruşuna hiçbir karaktere uzak kalmayışınız bundan. Hepsine tek tek üzülebilmeniz bundan. İnsanları o kadar iyi tanıyor ki, hiç birisini tamamen haklı ya da haksız yapmıyor, iç seslerini ya da bir başkasını konuşturuyor ama seni yine affetmek ile affetmemek arasında bırakıyor. İnsanlığın ve vicdanın yazarı; Dostoyevski aşkımsın.
Karamazov KardeşlerFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202334,5bin okunma
Kitap mutsuz bir adamın hayatın içinde küçük mutluluk kırıntıları aradığı bir modern zaman hikayesi. Mutsuz bir adam üzerinden bireylerin içlerinde yaşadığı çelişkileri, bulunduğu duruma, yaşadığı hayata, ait olamamayı sıkıştığı o yerdeki hissiyatını anlatıyor.Biraz herkesin iç sesi gibi diyebiliriz. Gerhard Warlich, felsefe doktorası yapmış, hayal dünyası geniş, iç dünyası derin bir karakter bir çamaşırhane müdürü. Gerhard'ın kendi hayatına bir türlü sahip olamayışının nedeni, annesinin zamansız ölümünden sonra, onunla hesaplaşmasını tamamlayamadığı için kendince dondurduğu büyüme sürecine bağlı gibi.Bunun yanısıra şirketinde çalışan herkesin kendini aldattığını düşünen paranoyak bir patronu var. Tek güvendiği kişi, ona ne kadar güvenmek denirse artık, Warlich oluyor. Ve hazır böyle donanımlı birini bulmuşken herşeyi üzerine yıkıyor. E bizde de bu böyle bilirsiniz. Yönetim, idare kimin elindeyse gücü elinde tutuyorsa kullanabilidiği kadar kullanır. Alın size mutsuzluk. Zaten şöyle düşünün hepimizin bildiği gibi çevremizdeki çoğu insan yani iyi niyetli davranarak % 68 gibi bir ortalamadan bahsediyorum. Sevmediği ya da hiç alakası olmadığı bir işi yapıyor. Üstelik sevmeden yapılamayacak ve yapılmaması gereken mesleklerde bu işin içinde. İnsan sevmediği bir işi yaparken de aslında angarya gördüğü ve sırf kendisinin üstü olanlar böyle istiyor diye görev olarak verilen şeyleri yapmak durumunda kalıyor. İşte tam burası mutsuzluğun merkezi durumuna geliyor. Neyseki ben şanslı azınlıktanım :) Mutluluğa dair arayışların olduğu bir kitap diyebiliriz.
Bana zamandan söz ediyorlar
Gelip size zamandan söz ederler
Yaraları nasıl sardığından, ya da her şeye nasıl iyi geldiğinden.
Zamanla ilgili bütün atasözleri gündeme gelir yeniden.
Hepsini bilirsiniz zaten, bir işe yaramadığını bildiğiniz gibi.
Dahası onalar da bilirler.
Hafız Fatma’nın hikayesi;
İlkokulu bitirip kursa gelmişti. Ailesi kendi isteğiyle geldiğini söylemişti. Kayıt için adını sorduğunda hiçte çekinmeyen bir tavırla;
-Fatma, dedi ve ekledi; Eğer hafızlık yaptırmazsanız kaydolmak istemiyorum.
Böyle tehdit edercesine konuşması onu yaşından daha olgun gösteriyordu. Tebbesümle;
-Korkmayın küçük
HADİ BİRAZ ÇOCUKLUĞUNUZA DÖNELİM. İNSANLIĞINIZIN ÇOCUKLUK DÖNEMİNE AMA...
Psikologlar falan yaparlar bunu, bilirsiniz, bilmeseniz de duymuşsunuzdur. İçinde bulunduğumuz durumu anlamlandırmak, derinlerde yatan sebepleri belirlemek adına etkili bir yöntem olsa gerek. Zira her ne kadar yetişkinlik döneminde karakterimizin oturduğunu falan düşünsek
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum...
Kağıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!Allah’la samimi oldum geçen üç yıl boyunca
Havı dökülmüş yerlerine yüzümün
Büyük bir aşk yamadım
Hayır
Yüzüme nur inmedi, yüzüm nura indi
Annem
Ki beyaz bir kadındır
Ölüsünü şiirle yıkadım.
Bir gölgeyi sevmek ne demektir bilmezsiniz siz bayım
Öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Acının ortasında acısız olmayı,
Kalbim ucu kararmış bir tahta kaşık gibiydi bayım.
Kendimin ucunu kenar mahallelere taşıdım.
Aşk diyorsunuz ya,
İşte orda durun bayım
Islak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım
Kendimin ucunda
Öyle ıslak,
Öyle kötü kokan
Yırtık ve perişan.
Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!