Üç şey seçtiler cennetten çıkarmak için:
Bir: Kelimeler.
İki: Aşk.
Üç: Annelik duygusu.
Kelimeleri Adem yanına aldı, annelik duygusunu taşımak Havva'ya kaldı.
Ama aşk çok ağırdı.
İkisinin de aşkı tek başına taşıması mümkün olmayınca, ikisinin zembili de aşkı bir başına kaldıramayınca, bölüştüler yükü.
Yarısını Adem sırtlandı, aşkın yarısı Havva'ya kaldı.
Öyle sert düştüler ki dünyaya, bu fenaya, Adem'in dizlerinin bağı çözüldü, ciğerleri yandı. Nutku tutuldu. Üçüncü defa, bildiği kelimelerin hepsini önce unuttu. Sonra bir kısmını hatırladıysa da o bir kısmını kıyamete değin unuttu.
Aşk? Daha yollarda sakin durmamıştı bir türlü. Kabına sığmamıştı. Bir yarısı yollarda kayboldu. Getirebildikleri ancak öbür yarısıydı.
O gün bugün yeryüzü kelimeleri yetersiz, aşk bu dünyada kusurlu.
Annelik duygusu?
Havva'nın cennet duygusu.
Gönül evinde, kadın bedeninde, tastamam duruyordu.
"Hanımlar, beyler, eğer biz homo economicus olmayı becerebilsek, hiçbir hükümet, hiçbir rejim, iç ya da dış baskı bizi kişi başına geliri on bin dolarlık ülke olmaktan alıkoyamaz. Zamanındagöç edip dünyanın en gözde toprak parçasına kurulmuşuz. Bir elimiz dağda, bir elimiz denizde, yediğimiz önümüzde, yemediğimiz ardımızda. Bir müşkülümüz
İsminden de anlaşıldığı üzere Marslı'da Mars'ta geçen bir hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor. Tom Hanks'in oynadığı Cast Away filmini izlediyseniz eğer, bu filmin uzayda geçen versiyonu olarak düşünebilirsiniz Marslı'yı. Bir de bu uzay mücadelesine bir dolu mekanik, teknik ve biyolojik terimleri ve olayları eklediğinizde ortaya iyi bir
Kitap 1960'larda, ihtilalden hemen önce geçiyor. Baş karakterimiz yorgun -sözüm ona devrimci- Kenan, müdüriyette yediği iki tokattan sonra göt korkusundan devrimciliği bırakmış, öğretmen eskisi, şimdinin kitapçısı, gidişatı beğenmeyen ama anca oturduğu yerden sallayan bir adam. Sonra bir gece meyhanelerde sürterken devrimci üniversite gençliğinden felsefe öğrencisi Günsel diye bir kızla tanışıyor. Kız da ona karşı boş değil. Bir sevmek tutuyor ki Kenan'ı; karısını, kızını, işini, gücünü her şeyini boşluyor. Yorumumun tamamı için: ucalisan.blogspot.com.tr/2014/12/bir-gun...
Kitap da akıcılık kesinlikle yok . Kahramanların karakterleri ve duyguları da iyi verilmemiş. Vedat Türkali'nin bu kitabı " Bir Gün Tek Başına " tadında değil. Sanki dağınık ve ruhsal bir çöküntü ile yazılmış bir kitap . Benim için vakit kaybı idi .
Mavi KaranlıkVedat Türkali · Everest Yayınları · 20141,332 okunma
Hayat Neden Bu Kadar Sıkıcı ?
DiyenLere …
“Bugün ne Yaptın ? “ Hiiiç Aynı işte ne olsun ! DiyenLere , anlatacak bir çok şeyi olması için …
Şimdilerde insanlığın en büyük sorun bu … Hayatın sıkıcı , monoton olması dışarıya dahi çıkmak istememek , gün ışığı görmemek … Herşeyin aynı olması insanın canını sıkıyor elbet , bunaltıyor , depresyona
Karanlık. Karanlık .Kapkaranlık.
Bazen insan ruhu yüzüne gece döner ve o zaman hiç güneş doğmaz. Gün bir döngü değil ,monoton bir çizgi halini alır ve dünya tıpkı bir kağıt gibi dümdüz olurken , hayat engebeli olmaktan çıkıp engebenin kendisine dönüşür. Kötü günler denen vakitlerdir bunlar. Aslında ölü günler denmesi gereken, her insanın, ömrünün değişik zamanlarında içine düştüğü bataklık günleridir. Hatıralarda hep çok siyah , az beyaz ve hiç renkli olarak yer eden ,doğduğuna pişman olma zamanları... Sadece yaşayanın bildiği , dışarıdan bakanın gülümsediği günler,geceler.. Herkesin kıyameti kendine koptuğundan ve herkesin yangını kendini yaktığından , içinde olduğunuz karanlığın ne kadar koyu olduğunu kimse göremez . Geçer derler sadece bilmiş bir tavırla , geçer merak etme. Doğrudur söyledikleri, gerçekten de geçer ama ancak sen tek başına , o karanlıkta yeterince uzun süre yürüdükten sonra...
Çin'in bir köyünde yaşlı bir adam varmış.
Çok fakir... Ama imparator bile onu kıskanırmış. Adamın öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki... İmparator bu beyaz at için ihtiyara önemli bir para teklif etmiş, ama adam atı satmaya yanaşmamış.
'Bu benim için yalnızca bir at değil. Bir dost. İnsan dostunu satar mı?' demiş.
Ama bir sabah kalkmış