Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
SANAT ADAMI ATSIZ RUHLARA İŞLEYEN ŞİİR. Atsız'ın sanat hayatı şiirle başlar. Biz de onun şiiriyle başlayalım.
"Böyledir bu iki bacaklılar. Bu yeryüzü insanları pek gariptirler. Kendilerini önce suya atarlar, çılgın gibi ölümdedir gözleri. Derken bir başka iki bacaklı, karanlıktan tesadüfen çıkar gelir; eteklikli, göğüslü, uzun saçlı biri. O zaman yaşamak birdenbire yine çok güzeldir, tatlıdır. O zaman hiçbir erkek ölmek istemez. O zaman artık hiç ölü olmak istemezler. Birkaç tel saç yüzünden; beyaz bir ten, birazcık kadın kokusu uğruna. O zaman ölüm döşeklerinden kalkarlar, şubatta on binlerce geyik gibi zindedirler. O zaman bu lanetli, boş, sefil yer yuvarlağında yaşamaya dayanamadıklarını iddia eden, sular içinde o yarı ölüler bile dirilir. Sulardaki ölüler yine kımıldamaya, yürümeye başlarlar... Hepsi o bir çift göz, o bir parça yumuşak ve sıcak sevgi, o ufacık eller, o narin boyun uğruna. Hatta sudaki ölüler bile. Ah bu iki bacaklılar, ah şu dünyanın bu pek garip insanları..."
Reklam
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...Ey
''Bazen musikiler, bazen hodgâm sloganlar, bazen de birkaç kelimelik toplantılar canını sıkar insanın... nerede, nerede o eskilerde attığınız üç beş paralık naralarınız, nerede insanlığınızı eskittiğiniz, uğruna kan ve nefretinizi döktüğünüz yaşanmışlıklar! Şimdilerde maddiyat ve şatafattır kölesi olduğunuz, prangalarınız çürümüş olsa da ruhunuzdaki daima diri ve dinç... Sırılsıklam kurşun yağmurlarında üzerleriniz hiç ıslanmıyor, sormalı... sormalı ki öğrenilmeli, derdi nedir bu yağan feryat figanın, bizi bulacak mı sormalı insan! Ama insan, kendi derdine kadarıyla yetiniyorsa yahut mutluluk için yalnızca kendisi varsa hayatta, yaşamalı mı yaşamamalı mı, asıl bu soruyu sormalı. Öyle ya da böyle, bilinmez kimlikler taşımaya başladık gayri, şakaklarımızda ısınmak için bekleyen soğuk silahlar yok, artık o eski bizler de yokuz; savrulsak da bir, savrulmasak da ölmek mi? O da yaşantılarımızdan uzaktadır. Kimliklerimizden vazgeçmiş, ufalanmış kırağı gibi yok olmaya mahkûm, sineye çekilecek, büyüklendiklerinden küçük; zavallı ve ukala kimseleriz artık, uykumuzda boğulacağız, derin okyanuslara gerek yok, gerek yok artık!'' D.p
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu. Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse… Ey sen
Bir kadın uğruna ya rab ne çok erkek yaşıyor :)
Böyledir bu iki bacaklılar. Bu yeryüzü insanları pek gariptirler. Kendilerini önce suya atarlar, çılgın gibi ölümdedir gözleri. Derken bir başka iki bacaklı, karanlıktan tesadüfen çıkar gelir; eteklikli, göğüslü, uzun saçlı biri. O zaman yaşamak birdenbire yine çok güzeldir, tatlıdır. O zaman hiçbir erkek ölmek istemez. O zaman artık hiç ölü olmak istemezler. Birkaç tel saç yüzünden; beyaz bir ten, birazcık kadın kokusu uğruna. O zaman ölüm döşeklerinden kalkarlar, şubatta on binlerce geyik gibi zindedirler. O zaman bu lanetli, boş, sefil yer yuvarlağında yaşamaya dayanamadıklarını iddia eden, sular içinde o yarı ölüler bile dirilir. Sulardaki ölüler yine kımıldamaya, yürümeye başlarlar... Hepsi o bir çift göz, o bir parça yumuşak ve sıcak sevgi, o ufacık eller, o narin boyun uğruna. Hatta sudaki ölüler bile. Ah bu iki bacaklılar, ah şu dünyanın bu pek garip insanları...
Reklam
Böyledir bu iki bacaklılar. Bu yeryüzü insanları pek gariptirler. Kendilerini önce suya atarlar, çılgın gibi ölümdedir gözleri. Derken bir başka iki bacaklı, karanlıktan tesadüfen çıkar gelir ve eteklikli, göğüslü, uzun saçlı biri. O zaman yaşamak birden biriyle çok güzeldir, tatlıdır. O zaman hiçbir erkek ölmek istemez. O zaman artık hiç ölü olmak istemezler. Birkaç tel saç yüzünden; beyaz bir ten, birazcık kadın kokusu uğruna. O zaman ölüm döşeklerinden kalkarlar, şubatta on binlerce geyik gibi zindediler. O zaman bu lanetli, boş, sefil yer yuvarlağında yaşamaya dayanamadıklarını iddia eden, sular içinde o yarı ölüler bile dirilir. Sulardaki ölüler yine kımıldamaya, yürümeye başlarlar... Hepsi o bir çift göz, o bir parça yumuşak ve sıcak sevgi, o ufacık eller, o narin boyun uğruna.
Çoğu insan, yapabileceği en büyük fedakârlığın bir şey uğruna ölmek olduğunu düşünürdü. Yanılıyorlardı. Yapabileceğiniz en büyük fedakârlık; bir şey uğruna yaşamak, onun benliğinizi tüketmesine ve sizi hiç tanımadığınız bir hale dönüştürmesine izin vermekti. Ölüm unutulurdu; yaşamak ise mutlak olan şeydi, var olan en sert gerçekti.
Sayfa 150 - AlexKitabı okudu
BİNGO buna benden başkası cesaret edemez
NUR RİSALELERİ’NE ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM (RİSALE-İ NUR’UN İÇYÜZÜ) ABDULLAH TEKHAFIZOĞLU Bunun PDFsi var okuyun nur risalesi gerçeğini görün ya da görmeyin bana ne.... Ön Söz.................................................................................................................................................................... 9
çoğu insan, yapabileceği en büyük fedakarlığın bir şey uğruna ölmek olduğunu düşünürdü. yanılıyorlardı. yapabileceğiniz en büyük fedakarlık; bir şey uğruna yaşamak, onun benliğinizi tüketmesine ve sizi hiç tanımadığınız bir hale dönüştürmesine izin vermekti. ölüm unutulurdu; yaşamak ise mutlak olan şeydi, var olan en sert gerçekti.
360-361//epubKitabı okudu
Reklam
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu. Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse… Ey sen
Sayfa 230Kitabı okudu
Dış tehditlerden korunaklı dünyalar yaratmak isteyen kimi kişiler, fazla ileri gidip dış dünyaya karşı abartılı yüksek duvarlar örerler. Yeni insanlara, yeni yerlere, farklı yaşantılara karşı yükselen bu duvarlar onların iç dünyasını da yoksullaştırır. İşte Acılaşmak burada devreye girer. Acılaşma'nın (ya da Dr. Igor'un tercih ettiği
“Çoğu insan, yapabileceği en büyük fedakarlığın bir şey uğruna ölmek olduğunu düşünürdü. Yanılıyorlardı. Yapabileceğiniz en büyük fedakarlık; bir şey uğruna yaşamak, onun benliğinizi tüketmesine ve sizi hiç tanımadığınız bir hale dönüştürmesine izin vermekti. Ölüm unutulurdu; yaşamak ise mutlak olan şeydi, var olan en sert gerçekti.”
Geri Gelen Mektup
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan, kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu. Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse, Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse, Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o güzel gözlerinin nuru görünse..
Vaktiyle bir Atsız varmış var olsun!
GERİ GELEN MEKTUP Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu. Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.