Mevdudi müslümanların en büyük problemini ele aldığı bu eserinde İslâmı , Kur'an'ı Kerim'i ve itikatimizi hayatımıza katmazsak çocuklarımıza neden müslüman olduğumuzu , neden müslüman olmaları gerektiğini , İslam'ın önceliğini aktaramayizi çok güzel açıklamış. Önceliğimiz bunları hayatımıza katmak ve gerçek bir musluman gibi olarak yaşamak , yaşatmak.
Müslüman Şark ile Hristiyan Garp arasındaki münasebetlerde din unsuru mühim bir rol oynamıştır. Esasen, Batı Hun İmparatorluğundan beri Batılıların Türklere karşı pek müspet bir tavır içinde olmadıklarıda ayrı bir noktadır. Papazların büyük gayretleri ile hazırlanan Haçlı seferlerinde Batılılar ehl-i sâlib olarak daima birleşmişler ve Şark'a yaptıkları saldırılarda karşılarında hep Türkler'i bulmuşlardır. Bu bakımdan Batılı insanın Türkler'e ve Müslümanlar'a bakışı hiçbir zaman müspet olmamıştır. Hatta ilk devrelerde papazların tesiri ile Müslümanları insandan başka bir varlık olarak tahayyül etmişlerdir. Kuvvetli olduğumuz devrelerde Batı'nın bu tavrının belki ehemmiyeti yoktu. Fakat zayıf düştüğümüz zamanlarda bu bakış daima bize pahalıya mal olmuş. (...)
batı medeniyeti yani bu medeniyeti işleyişine etkide bulunan insanlar kendi akıbetleri hakkında düşünüyor ve düşündükleri nisbette tedbir alıyorlar. buna karşılık islâm camiası çoğunluk itibariyle kendi akıbetinin insanlığın (ve bu arada batı medeniyetinin) akıbetiyle olan ilintisi üzerinde hassas değil. bu duyarsızlık batılıların bize hâlâ "geri kalmış" gözüyle bakmalarına sebep oluyor. batı medeniyeti bütün cehaletine rağmen baskın bir unsur olarak yer sahibiyse bunun mümkün olmasını sağlayan islâm camiasının sorumluluk yüklenmekten kaçınır olmasıdır. bütün insanlığın sorumluluğu neden benim omuzlarımda olsun diyeceksiniz, ben de sizi müslüman olarak hesaba katmamız nasıl mümkün olacak diyeceğim.
Sayfa 113 - ismet özel'in fazla iddialı sözleriyle sürekli tartışma içindeyim. fakat farklı bir düşünme yolu kattığı gerçeği beni hâlâ onu okumaya heves bulduran duygulardan birisi.Kitabı yarım bıraktı
Kitabın ilerleyen sayfalarında geçen ama tüm algılarımızı sarsan bölümle başlamak istiyorum: O da içinde yaşadığımız dünyanın gerçekte renksiz, kokusuz ve sessiz olduğu! “Rengin, çevremizdeki dünyanın temel bir özelliği olduğunu düşünürüz; ama dış dünyada renk diye bir şey yoktur aslında. Elektromanyetik ışınım bir nesneye çarptığında, bir kısmı
Gazan Han'ın saltanatı İslam'ın başta Şamanlık ve Budizm olmak üzere bütün diğer inançlara karşı açık bir zaferiydi. Gazan Han Müslüman bir hükümdar olarak özellikle Budistlere karşı açıkça bir savaş içindeydi. Gazan Han zamanında Budistlerin tüm tapınakları yıkılmış ruhbanları takiplere ve ağır işkencelere uğramıştı.
Kısa süre zarfında Budacılığın bütün gücü kırılmıştı. Gazan Han, Cengiz'den beri devam eden ruhbanlara vergi serbestliğini yeniden düzenlemiş ve Müslümanlar dışında diğer tüm dinlerin ruhbanlara vergi koymuştu. Bu politikalar sonucunda Budist rahiplerin büyük bir kısmı Müslüman olmak zorunda kaldı. Böylece İlhanlılarda Budizm tüm yönleriyle ömrünü tamamlamış oldu.
Yazar kendini Müslüman olarak tanımlayan her bireye bir el kitabı olarak bırakmış kitabı. Ne yapabiliriz sorusuyla kavrulduğumuz şu günlerde bir yol gösterici olarak belirlenip dersler çıkarılması gereken bir kitap. Hacmi küçük ama anlamı oldukça büyük. Bir kez okumakla yeterince anlaşılmayacağı kanaatindeyim. Onun o ince şair ruhundan bu kitabın çıkmasın onun her yönüyle ne kadar büyük yazar olduğunu gösteriyor. Ölen ruhları diriltmekle başlıyoruz ve büyük dirilişin ardından yapılacaklar listesi belirleniyor. Bir devlette olması gerekenler, nasıl ahlaklı bireyler yetiştireceğimiz gibi nice kanayan yaraya bir yara bandı uzatıyor. Altını çizdiğim satırların uzunluğu ve bu satırlardan aldığım derslerden kitabın bir kitaptan fazla olduğunu tekrar tekrar hatırlıyorum. Bizler diriliş işcileriyiz. Kim olduğumuzu unutmama duasıyla kesinlikle tavsiye edilir.
İskender Palanın okuduğum ilk kitabı insanı içine çeken bir aşk silsilesi. Müslüman bahşı yunus ve Hristiyan kaknusianın hüzün dolu aşk hikayesi. Kitap içeriği olarak Sultan Ahmet camiinin yapım aşamaları , mevlevihaneler ve canim İstanbul. Olayların akışında aşkın insanı deliye çevirip kimin daha çok sevdiğini , seveni hallerden hallere soktuğunu nakış gibi işlemiş. Sonuç olarak kimin daha çok aşık kimin daha çok aşktan deliye döndüğünü siz sevgili okurlar karar versin aşkın sabirla yoğrulmus hali iyi okumalar.
Aşk Hikayesiİskender Pala · Kapı Yayınları · 20231,588 okunma
"Allah size, çocuklarınız hakkında, erkeğe iki kadının payı kadar miras vermenizi emreder."
Bu ayet günümüze kadar tüm İslam toplumlarındaki eşitsiz miras hukukunun temelini oluşturmuştur ve bu hukuk Arap dünyasında hâlen uygulanmaktadır. Ben tam da bu kitap üzerinde çalışırken, bu sistemi sona erdirmeye yaklaşan tek Arap ülkesi olan
Bir başka Osmanlıcı-seçkinci kadın romancı, Samiha Ayverdi (1905-1993), antisemitizmi, Batı'ya, Hıristiyanlığa, azınlıklara ve misyonerlere karşı daha belirgin bir 'kompoze' düşmanlıkla 'tamamlamıştır'. Ayverdi, romancı-yazar sıfatından önce, bir mürşitti: Kenan Rıfai'den (Büyükaksoy, 1867-1950) sonra Rıfai
“İslam'ın dördüncü asrında son hâlini alan, o zamandan bu yana da tek ve benzersiz İslam yorumu olarak kabul edilen geleneksel form, her türlü değişimin önüne set çekmektedir. (...) Başka hiçbir dinin tarihinde böyle bir durum olduğunu sanmıyorum.”
"Hacısından hocasına kadar o kadar itidal yoksunu bir toplumuz ki, bize ait kişilere, kurumlara haddinden fazla anlam yüklüyoruz. Çoğu kişinin hoşlanmayacağı bir topa giriyorum:
1. Türkiye bir ülkedir ama ümmetin umudu falan değildir. Hacı yağı ile parfüm arasına sıkışmış bir ülke işte. Ne tam müslüman ne tam gavur olan bir ülke. Asya ülkesi