Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
‒İngilizler aflarını talep edenlere versinler Mösyö, affı zalimler değil, mazlumlar verir. Çanakkale’de dövüşürken ne asi, ne esirdik. Namuslu bir millet gibi dövüştük, öldük, öldürdük. Ne zamandan beri ve hangi milletle harp edilir de mağlûp olduğu zaman ona katil denilir? ‒İngiliz kanıyla Türk kanı bir mi, Madam? ‒Mikroskop altında İngiliz
sokak
Adam su bardağını inceliyordu mutfakta, ama zihninden geçenlerin ne suyla ne de bu suyun geldiği kaynakla ilgisi vardı. Sadece bu içini sıkan ve midesinden başlayarak boğazında düğüm oluşturan, bununla da kalmayıp parmak uçlarındaki parmak izlerini dahi sızlatan kederin kaynağını, bu bitip tükenmezliğini, bu kadar öfkeli oluşunu anlamak istiyordu.
Reklam
200 syf.
8/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Bir Tuhaf Zaman Savaşı Meselesi
Hepinize selamlar sevgili okurdaşlarım! Bugün "Ve İşte Zaman Savaşını Böyle Kaybedersin"in yorumu ile karşınızdayım. Kahramanlarımız, kimi zaman katliam ve ölümlerle kimi zaman da hayat kurtarmalarla zaman çizgilerini kendi lehlerine çevirmeye çalışan ve bunun toplumun menfaati için olduğunu savunan iki düşman ajans için çalışan iki
Ve İşte Zaman Savaşını Böyle Kaybedersin
Ve İşte Zaman Savaşını Böyle KaybedersinMax Gladstone · İthaki Yayınları · 2021392 okunma
bir çırpıda dört yaş büyüdüm, kolay değil. bir gün ben de mutlaka herkes gibi konuşacağım, dilin amacı budur zaten. kendimi iyi hissetmiyordum, her yerim ağrıyordu. madam rosa’nın karşısına mösyö hitler’in portresini koydum ama hiçbir etkisi olmadı. madam rosa’nın daha yıllarca böyle yaşayabileceğini düşünüyordum, böyle bie kötülük etmek
Sayfa 193Kitabı okudu
Yukarıya, odaya çıkıp parkamı giydim, battaniyeyi yatağa örttüm, sağını solunu düzelttim, aklımdan iyi şeyler geçirdim, küçükken yazın Kur'an öğrenmek için gittiğim kurs Cedit Camii'nin arkasındaydı, bir avludan, duvara dayalı bir örnek tabutların arasından geçilip gidiliyordu, kavak ve çam kokuyordu avlu, bazen itti-bitti oynuyorduk, tabutların arkasına saklanıyorduk Düriye'yle, Düriye'nin basma entarisi vardı, kırmızı, sabun kokan, işte o kursta "şol cennetin ırmakları"nı söylüyorduk, hocaya cennette de gökyüzü var mı diye sormuştum, bana biraz uzunca bakıp, var demişti, ben de öbür dünyayı hep bir kalenin dibinde, ortasından dere akan yeşil, ağaçlıklı, mavi gökyüzünün altında çadır filan kurulabilen serin bir yer olarak, Hasankale'de çermiklerin bulunduğu düzlük gibi düşünmüştüm, ölümden hiç korkmamıştım. Taner, or'da mısın? diye sordum Taner'e. Yanıt yerine içimi çektim. Taner'i haber verdiklerinde, birden ölümden korkmam gerektiğini anlamıştım. Kiminin sağ yumruğunun, kiminin sol yumruğunun havada olduğu anma toplantısında biraz katılaşmış, sağırlaşmış bir biçimde arkalarda durmuştum, kargaların söğütlere, akasyalara konup kalkışını izlemiştim, Köroğlu'nu çaya tepen Mustafa Bey'i dinleyip, çalıp söyleyip, yorum yaptığımız o son geceyi düşünmüştüm. Çaya tepme olayını gözümüzde canlandırmış, gülmüştük. Birkaç gün sonra, kendi adlandırmasıyla "kırsala geçecekti." Ertesi sabah yurttan taşınmıştı, sarılmıştık birbirimize son kez. Kiziroğlu Mustafa Bey'lere karıştı, kayboldu, kırların koynunda kaldı Taner.
Sayfa 26 - Kapalı HavaKitabı okudu
Hayal Gücü
"Oysa mavi renk tamamen farklı psikolojik yararlar sağlıyordu. Mavi grubundaki insanlar kısa süreli bellek testlerinde daha kötü sonuç alırken, biraz hayal gücü gerektiren işlerde ( bir tuğlayı yaratıcı bir tarzda kullanmak ya da basit geometrik şekillerden çocuklara oyuncak yapmak gibi) çok daha başarılı oluyorlardı. Aslinda maviye boyalı ortamda bulunan denekler kırmızı odadakilerden iki kat daha fazla yaratıcı üretimde bulunmuşlardı. "
Sayfa 69 - Boğaziçi Üniversitesi YayineviKitabı okudu
Reklam
200 syf.
7/10 puan verdi
·
20 saatte okudu
Bazı şeyler kazanmaktan daha önemlidir...
Herkese selam. Bana göre biraz anlaşılması güç, fazla şiirsel, fazla derin anlamlar barındıran soyut bir kitapla geldim. Genelde düz anlatımı tercih eden bir insan olarak çok benlik bir kitap değildi. Kitap kesinlikle kötü değil bu arada okuduğuma pişman değilim, bir beklentiye girmeden okumuş olmaktan da çok mutluyum. Haydi konusuna geçelim;
Ve İşte Zaman Savaşını Böyle Kaybedersin
Ve İşte Zaman Savaşını Böyle KaybedersinMax Gladstone · İthaki Yayınları · 2021392 okunma
Şehadet
Dakikalar geçiyor, Furkan yerde kıvranıyordu. Daha sonra helikopterden açılan ateşle bende vu- ruldum... Sol yanağımdan giren mermi, sağ yana- ğımdan çıktı, dişlerimi parçaladı... Yedi dişim artık yoktu... Vurulmuştum ama şuurum yerindeydi... Helikopterin yaylım ateşi devam ediyordu... Akabinde askerler aşağı indiler... Yüzümü çevir- diler, ellerimi kelepçelediler, kenara bıraktılar... Başımda bir asker bekledi, ayağını sırtıma koydu. İşte o zaman Furkan'ın sesini duydum, yine su istiyordu. Susamıştı... Yaralıydı... Zor nefes alıyordu. İsrail askeri silahıyla sertçe Furkan'a vurdu, hakaret etti, sövdü, durdu... Asker Furkan'ı tekmeleyerek küfrediyordu... Furkan şehadet parmağını kaldırmış, işaret ediyordu... Artık susuzluktan Furkan'ın dudakları kuru- muştu... Ona yardım edecek kimse yoktu... Son bir kez bu defa İngilizce "water/su" dedi... İsrail askerlerinin yaptıklarının onuruna do- kunduğu belliydi. Tekmeleyerek benden uzaklaştı- rıyorlardı. Benim Furkan'dan duyabildiğim son söz ise şu olmuştu; Allah'ım! Beni Rabbim! Şehadetimi kabul et! şehitlerden eyle! Biraz daha uzaklaştırdıktan sonra Furkan'ın bedenine sıkılan son kurşun seslerini duydum, artık Furkan'ı duymaz ve göremez olmuştum.... Bedenindeki beş kurşunla sonsuzluğa koş- muştu...
Feci' dakikalarda insanın nazarı dâimâ daha feci' manzaraları araştırıyor; gözler, altında bir eczahâne bulunan belediye dairesine dikildi. Binanın tam cephedeki balkonuna uzun bir bez asılmıştı, sallanıyordu. Hayatta belki herkes renklerin belâgat ve fecâat manâlafi taşıdığına dâir bir kanâat hâsıl eder. Fakat orada sallanan bez parçasının beyaz bulunduğuna ve bunun şehirleri düşmana teslim edenlere has bir alâmet olduğuna dikkat eden her hisli insan için beyninden vurulmak çok tabîi idi. Tarihin fecâat dolu vak'alarıyla karşılaşanlar, o an için işin azametini duyup idrâk edemezdirler. Fakat Şam'ın Türk bayrağının idâresi altından çıktığını kızarmayan bir yüzle ilân eden bu bez parçasının karşısında ben beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Ric'at yollarından bu beldeye gelinceye kadar kulaktan kulağa dolaşan şâyi'alarda askerin Şam'da toplanacağı ve orada müdâfaa yapılacağı söylendiği hâlde şimdi Şam'a vardığımız ilk gecede beyaz ve zelil bir teslim bayrağıyla karşılaşıyorduk. Bunu yerlilerin çektiğinden şüphe etmedim. Zira biraz daha ileri gidince muazzam vilâyet binasının üzerinde de dört renkli - kırmızı, yeşil, siyah, mavi - bir bayrak, yeni doğmuş bir Arap hükûmetinin aldatıcı alâmet-i istiklâli asılmış olduğunu görmüştüm. Asırlardan beri cihânın her bir ufkunda, zaferlerin, galibiyetin en asil bir remzi olarak tanınmış olan Türk bayrağının bir zamanlar sallandığı bir balkon üzerinde başka bir bandıra ne kadar yakışıksız duruyordu. Şehir henüz başka bir kuvvetin işgali altına girmemişti. Fakat şurası şüphesiz ki bizden de çıkmıştı.
Sayfa 27 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Ümit Yaşar Oğuzcan
GERÇEKTEN SEVMEK O durmadan kaçıyor; Sen ardından gitmiyorsan ; O günün her saatinde saklanıyor, Sen yollara düşüp deli divane aramıyorsan ; O sana acıların en büyüğünü tattırıyor, Sen bundan en yüce hazzı duymuyorsan; Boşuna aldatma kendini,
Reklam
Aşkın rengi biraz kırmızı, Çokça mavi; Resimlerde, şarkılarda kalsın, Masada kalsın. Bırak dursun karın ağrısı; Adı bende kalsın.
Biraz Mavi Biraz Yeşil
Sevgilim, Sana öyle hasretim ki... Ellerim titriyor: Biraz aşktan biraz yalnızlıktan biraz da yazmayı unuttuğumdan. Kaç yıl olmuş elime kalem almayalı.. O büyük yemini ettiğimden beri kaç iklim değişmiş, kaç hükümet devrilmiş, kaç zelzele olmuş olabilir ülkemde... Tam tamına 12 yıl 3 ay 5 gün oldu. Yazmayı bıraktığım günü bu kadar net hatırlıyor
863 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.