Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
yürüdü, ayakları bile bilmiyordu nereye gittiğini. elinde iskambil kağıtları, kumarbaz vedat. öyle bir gelirdi ki yoldan selamsız kimse yüzüne bakmaz. herkese mutlaka taktığı bir borcu vardır. eeeee--öderiz kaçmıyoruz ya birader. elli senelik bir kahvehanede demlenirdi genelde. bak! tam orası---- ufak tabureler var, ---masalarında genelde sararmış gazete kağıtları olur. ukala bir ses tonuyla "yaş yirmi beşten sonra insan anestezi almış gibi geçmişinin izlerini silemese de acılarını yaşarken geleceğini düşünmüyor..---anlayamıyorsun. bir karton serip uyur dükkan önlerinde esnaftan beleş yemek yer. ---akıl almayı pek sevmiyorum. boş yere ümit etmek aptallık. ---bu vakitler var ya oğlum, ararsın bi gün. --sen karalıyor musun hala bir şeyler.
Eskiden eşlerden biri çalışıp diğeri ev ve çocuklarla ilgilenirken rahatça geçindirilebilen bir evde artık orta sınıf yaşam standardını sağlamak içim her iki eşin de çalışması gerektiği gerçeği sosyal bir klişe haline gelmiştir. Bu varsayımda görmezden gelinen şey, orta sınıf standardının, yani "herkesin" sahip olması gereken evin büyüklüğü, araba sayısı, bilgisayar ve elektronik cihaz çeşitlerinin vs... aşırı derecede arttığıdır. Bugün eşlerden sadece biri çalışıyorsa o aile hala ispanyol paça pantolon giyilen zamanlara yaşam standardını oluşturan her şeyi alabilir. Ama o zamanlar kimse üç araba, birden fazla bilgisayar ve akıllı cep telefonu, beş odalı bir ev ve benzeri şeyleri alacak kadar para kazanmıyordu. Suda kaynayarak yavaş yavaş ölüme doğru gittiğinin farkında olmayan masaldaki kurbağa gibi, toplumumuzdaki insanlar çıtanın gittikçe yükseldiğini fark etmiyorlar. Üstelik hem tek başlarına hem de diğer insanlarla uyum içinde gittikçe daha yüksek ve elde edilmesi zor maddi hedeflerin peşine düşerek birbirlerinin standartlarını nasıl yükselttiklerinin de farkında değiller. Farkına vardıkları tek şey artık ailece yenen yemekler, rahat sohbetler veya tadı çıkarılan boş vakitler için yeterince zamanları olmadığı.
Sayfa 67 - Psikoterapi Enstitüsü Eğitim Yayınları, Cilt 1Kitabı okuyor
Reklam
Ben zaman değerlendirilsin derken tamamının çalışmayla geçirilmesini, hayatın tümünün iş güçle doldurulmasını, dinlenmeden, neşesiz, sıkıntılı, gülme ve sevincin olmadığı bir yaşamı kastetmiyorum. Ben istiyorum ki boş zamanlar, çalışma zamanlarını tahakkümü altına almasın, hayatın merkezini teşkil edip, çalışma vakitleri bunun kenarında, köşesinde kalmasın. Bundan daha fazlasını istiyorum: Boş vakitler, iş vakitleri gibi aklın hükmüne tabi olsun. Çünkü bizler işlerimizde belli bir gaye için çalışırız. Aynı şekilde boş vakitlerin de belli bir gaye için harcanması gerekir. Ya meşru dairede, vücuda faydalı spor oyunlarıyla, ruha tat veren ilmi tetkiklerle ya da Kur'an, hadis okumak, nafile ibadet ve taatler gibi ruhi gıdalar ile meşgul olunsun. Ama insanın gayesi vakti boşu boşuna öldürmek olursa, bu meşru bir gaye olmaz. Çünkü vakit hayat demektir . Vakti öldürmek hayatı öldürmektir. Uzun vakitlerini tavla, satranç, boş oyunlar ve lüzumsuz eğlencelerle harcamak meşru değildir. Çünkü bu insanlar aklın razı olduğu bir gaye uğrunda çalışmamaktadırlar. Kahve köşelerinde, kulüplerde ve yollarda şaşkın şaşkın oturanlann da bunlardan bir farkı yoktur. Bunların yegane gayesi vakit öldürmektir. Sanki vakit onların bir düşmanı imiş gibi onu katletmeye çalışıyorlar .
Sayfa 101 - Otto YayınlarıKitabı okudu
"Uygarlıklar hep piramitsel bir yapıda kurulur. Kişi sosyal abidenin zirvesine doğru tırmandıkça boş vakitler ve mutluluğu yakalama fırsatları artar. Öte yandan bunların keyfini beraber çıkaracak insanların sayısı giderek azalır. Yoksulların ağır basması kaçınılmazdır. Şunu da unutmayın: Piramidin alt katmanları mutlak bir ölçekte ne kadar varlıklı olursa olsun zirveye kıyasla daima yoksuldurlar."
Sayfa 137 - QuemotKitabı okudu
VAZGEÇ ! RAHAT ET...
Keşke bilebilseydik ki CENNET VAZGEÇTİKLERİMİZDEN İBARET. Mesela para, mal, mülk biriktirip sende durdukça senin olmayacak. Ya elinden çıkacak. Yada sen başkalarına bırakıp gideceksin. Vazgeçtiğin kadarı BAKİ bir surette sana iade edilecek. Altın yarın büyük düşüş yaşayacak olsa elde tutar mısın? Tutmazsın. Elden çıkartırsın. Dünya da mal da öyle. HİÇ OLACAK. Korumanın yolu. Kur koruma değil , İNFAK etmektir. İşte o zaman BAKİ VE KATLANMIŞ olarak elinde kalacak. Mesela Boş vakitler denilen illetli hastalıktan vazgeçersen yane hayırla doldurursan BAKİ NİMETLER olarak sana dönecektir. Ve bizi bataklık gibi içine çeken günahlar ve haramlar... Onlar da öyledir. VAZGEÇTİĞİN KADAR ahirette GÜZELLİKLER, RIZA VE RUYETULLAH olarak sana döneceklerdir. Hülasa VAZGEÇTİKLERİN BAKİLEŞECEK VAZGEÇEMEDİKLERİN İSE YA FANİ OLACAK ELİNDEN ÇIKACAK YADA DAHA DA KÖTÜSÜ SENİ NÂRA VE EBEDİ ŞİKAVETE SÜRÜKLEYECEK. ALLAH KORUSUN. HAYATI TEKRAR GÖZDEN GEÇİRMENİN ZAMANIDIR. YOKSA...!!! VAZGEÇ RAHAT ET...
Evet, Bagis Vadisi'nin çocukları, kendi soydaş ve hemşerileri Delphoi'de gördüğü insanlar gibi seçkin bir hayat yaşamıyorlardı. Burada henüz nezaket, zevk, eğlence, boş vakitler vs. hep altın gibi işlenmeye muhtaçtı. Burada yürünecek yollar vardı ve yola koyulacak yoldaşlar... Kulluk değil, efendilik için alınacak mesafeleri düşlüyordu. En azından insanların bilgi ve sanat ile bağlarını kurmak, tıpkı mideleri gibi ruhlarının da, zihinlerinin de acıktığını kendilerine hissettirmek gerekiyordu. "Mutlu insan, yalnızca midesi doyan değil, bilakis ruhu ve gönlü doyan insandır" demişti Solon.
Reklam
Vakitler çok kıymetlidir. Geçen­lerin telafisine imkan yoktur Elde olanların kıymetini bil, vaktini boş şeylerle geçirme.
Sayfa 49 - Gelenek YayınlarıKitabı okudu
Yetenek kendine özgüdür, genelde çeşit çeşittir ve bazen düpedüz çekilmez olur. İlkin, talent ollige - "yetenek kişiyi zorlar". Neye mi? Kimileyin en berbat konulara. Yanıtı zor bir soru çıkıyor ortaya: Yetenek mi kişiye egemen oluyor, yoksa kişi mi yeteneğe? Hayatta olan, olmayan yetenekleri ne kadar izlesem de, incelesem de
Sayfa 245 - 246, 247, 248 Yapı Kredi Yayınları
_Her şey algıdır. Herhangi bir şeyi itici ya da çekici kılan tamamen senin zihnindir. Karar veren faktör sensin. _Zihin, aldatıcıdır. Gerçekte ikilem yoktur. Gerçekte sorun yoktur. Hiç olmamıştır, hiç olmayacaktır. Zihinde sorunlar vardır ve sen gerçekliğe zihnin aracılığıyla bakarsın. Böylece gerçeklik sorunlu olur. _Sağlıksız bir zihinle ne
Dünya denen oyunu, varlıkların değişken gelgitlerini seyrettikçe, her bir şeyin; gerçekliklerin saygınlığının, yalancı pırıltılarının özünde olan o sahtelik iyice işime işliyor. Her sağduyulu insanın er ya da geç tanışacağı bu düşünme sürecinde, hepsi -alacalı bulacalı gelenekler ve modalar, ilerlemeler, kültürlerin düşe kalka gelişmesi, imparatorlukların ve kültürlerin içinde yüzdüğü koca kargaşa-, hepsi gölgeler ve unutuşlar arasında düşlenmiş bir mit, bir kurgu gibi geliyor bana. Ama bütün bu (bir vakitler gerçekleşmiş bile olsalar) ölü hırsların nihai tanımını Buda'nın dünyaya sırt çevirişinde mi, yoksa İmparator Septimus Severus'un (çok geniş bir deneyimin ürünü olan) kayıtsızlığında mı aramalıyız, bilemiyorum. Buda ansızın her şeyin boş olduğunu anlayıp "Şimdi her şeyi biliyorum," diyerek esrikliğinden sıyrılmıştı, Septimus Severus ise; "Omnia fui, nihil expedit," demişti: "Her şey idim; hiçbir şeye değmezmiş."
Sayfa 183Kitabı okudu
Reklam
Uygarlıklar hep piramitsel bir yapıda kurulur. Kişi sosyal abidenin zirvesine doğru tırmandıkça boş vakitler ve mutluluğu yakalama fırsatları artar. Öte yandan bunların keyfini beraber çıkaracak insanların sayısı giderek azalır.
Sayfa 137Kitabı okudu
Yaşadıysam da, bunun farkıa varmayı unutmuşum.
Hayatımın bir anında bayılmışım. Kendime geldiğimde, ne olduğumu hatırlamıyorum, bir vakitler sahip olduğum benliğin anısı ise, kopukluktan dolayı bozulmuş. Hayal meyal, bilmediğim bir zaman dilimi dönüp duruyor kafamda, belleğimin bir parçası öbür parçayı bulmak için boş yere çırpınıyor. Kendi kendimle tekrar bağ kuramıyorum bir türlü. Yaşadıysam da, bunun farkıa varmayı unutmuşum.
Çökmek benim kaderim.
Mülküm bir vakitler derin vadilere yayılırdı. Kan görmemiş sular, düşlerimin kulağına akardı. Hayatı unutmuş olan ağaç dalı, uzun unutuşlarım sırasında hep yemyeşildi. Ay, taşların üzerinde koşan su kadar oynaktı. Aşk bu vadiye asla ulaşamadı, işte bu yüzden mutluluk vardı orada. Ne düş, ne aşk, ne de tapınakların kuytularında tanrılar vardı; meltemle yekpare zamanın arasından geçerdim, üstelik en sarhoş, en boş inançlardan en ufak bir pişmanlık duymaksızın.
714 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.