Bu nasıl bir sefalettir Yarabbi... Esir almaya bile layık görülmemişler :(
Derviş Kuntman'ın anılarında da Osmanlı askerinin harekat sonrasındaki durumuna ilişkin çarpıcı gözlemler mevcuttur; “Düşmanı gözetleyen nöbetçiler Narman Boğazı’ndan yol kolunda bize doğru bir askeri kıtanın gelmekte olduğunu haber verdiler. İlk hamlede Rusların taarruza geçtiklerini zannederek telaşa düştük. Fakat kol yaklaştıkça gelenlerin düşmanca bir tavırları olmadığı, hatta silahsız oldukları, biraz daha yaklaştıklarında bizimkiler olduğu meydana çıktı. Yapılan soruşturmalarında, Rusların bunları köylerden topladıklarını, yüzlerine, kıyafetlerine baktıktan sonra esir edecekleri yerde memleketlerine iadeyi tercih ettiklerini söylediler. Gerçekten bunların, elleri, yüzleri isten simsiyah olmuş, bitten, sefaletten tanınmaz hale gelmiş, bu sebepten Ruslar bunları beğenmeyip yurtlarına geri göndermişler, kahır yüzünden lutfa uğramışlardı. ”
Sayfa 221
. Yarı dolu bu maskeleri istemem ben, kuklayı tercih ederim. Onun içi doludur. Katlanırım kılıfına, tellerine ve görüntülerden ibaret yüzüne. Burada. Önündeyim. Lambalar sönse de, bana deseler de: Bu kadardı-, sahneden esse de kurşuni cereyanla birlikte boşluk, suskun atalarımdan kimse oturmasa da artık yanımda, ne bir kadın, ne de o kahverengi şehla gözlü oğlan: Yine de kalırım ben. Hep vardır bir seyir. ..
Reklam
Yaratıcı fikri özneldir... Kanıtı yoktur..
Bazı farklı yapılar ve biçimler büyük patlamadan sonraki saniyede oluşmuştur? Neden evren gelişi güzel bir enerji akışından ibaret değil? Bu çok mühim bir soru. Hikayemizde yaratıcı bir Tanrı olsaydı yapıyı açıklamak kolaydı. Tanrının yapıyı kaosu tercih ettiğini varsaymamız yeterli olurdu. Tıpkı diğer pek çok başlangıç hikayesi gibi ama modern bilim Tanrının varlığına dair doğrudan bir kanıt bulamadığından modern başlangıç hikayesinin çoğu versiyonu artık yaratıcı Tanrı fikrini kabul etmiyor. Pek çok insanın Tanrılarla deneyimi olsa da bildirilen bu deneyimler çok çeşitli ve çelişkili. Üstelik yeniden üretilemiyorlar. Fazla esnekler, fazla dağınıklar. Objektif ve bilimsel bir kanıt sunamayacak kadar subjektifler. (özneller)
Sayfa 37 - Doğan KitapKitabı okudu
Medeniyet kadından hayranlık duyulan veya kullanılan bir nesne yaratmış, ancak değer ve saygının hâmili olabilecek yegâne şey olan şahsiyeti ondan koparmıştır. Bu duruma giderek daha fazla şahit oluyoruz. Bu durumun en açık şekilde gözler önüne serildiği platform çeşitli güzellik yarışmaları ve mankenlik ve fotomodellik meslekleridir. Burada kadın artık bir şahsiyet hatta neredeyse insan bile değildir. En iyi ihtimalle “güzel bir hayvan”dan biraz daha fazlasıdır. Medeniyet bilhassa anneliği aşağılamıştır. Hiç tereddüt etmeden, satıcı, manken, eğitici (diğer çocukların), sekreter, temizlikçi gibi meslekleri annelik vazifesine tercih etmiştir. Medeniyet anneliği kölelik ilan etmiş ve kadına bundan kurtuluş vadetmiştir. Medeniyet, kaç kadını aileden ve çocuktan ayırarak (ona göre “özgürleştirerek”) bir memur ya da işçi yaptığı ile ilgili bilgileri büyük bir gururla ilan etmektedir. Bunun tam tersi bütün kültür ezelden beri anneyi yüceltmiştir. Anneyi bir sembol, bir sır, kutsal bir varlık olarak addetmiştir. En güzel mısralarını, en dokunaklı tonlarını, en hoş tablo ve heykellerini ona adamıştır. Medeniyet dünyasında annenin sürgünü devam ederken, Piccaso büyüleyici tablosu Annelik'i resmediyor, bu muazzam methiyesiyle “anne”nin kültür için hâlâ var olduğunu ilan ediyor
Sayfa 266Kitabı okudu
İnsan doğar. On-on beş yıl sonra dünyanın nasıl bir tezgâh olduğunu ve doğumla ölüm arasına nasıl hapsedildiğini fark eder. Bu aslında bir histir, bilgi değil. Ve ilk tepkisini verir. Avazı çıktığı kadar bağırarak. Bu çığlık, bir kalabalığın içinde cüzdanını çaldırdığını fark eden kişinin çaresiz haykırışına benzer. Önce, aşağılayan ve umursamaz
Aslında dünya, çabucak kaybolan bir gölgeden başka bir şey değildir!"
İbrâhim b. Edhem'e: -"Ne haldesiniz?" diye sormuşlar. İbrâhim: - "Dînimizi parçalamak sûretiyle dünyamızı yamamaya çalışıyoruz. Böylece ne dînimiz, ne de yamadığımız dünyamız kaldı. Müjde o kimseye ki, Rabbini tercih etti ve umduğu âhireti için dünyalığını fedâ etti." dedi. Yine bu hususta şâirin biri: "İstediği kadar yaşasın, istediği kadar servete nâil olsun, dünyalık peşinde olan kimse, netîcede bir apartman yapıp da içine girmek isterken, apartmanı yıkılan kimsenin hali gibidir. Yâni yaptıkları mahvolup gidecektir." demiştir. Yine başka biri: "Hesap et ki, dünya bütün varlığı ile sana teveccüh etmiş, bunun ne kıymeti var? Neticesi yokluk değil mi? Aslında dünya, çabucak kaybolan bir gölgeden başka bir şey değildir!" demiştir.
Sayfa 39
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.