Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
'İstanbul Okurken' Kaç Sayfa İstanbul Okurken projesiyle İstanbul kaç sayfa sürdüğünü öğrenmeye ne dersiniz? İstanbul'da yaşayanların ömrünün altı çizili cümlesidir: 'hayatım yollarda geçiyor'. Evden işe, okula nereye gidip dönerseniz dönün, İstanbul trafiğinden muzdarip olan onca insan yolları ulaşılır kılmak ve tahammül seviyelerini artırmak için binbir türlü çareye başvurur. Kimi uyuyarak bulur varacağı durağı, kimi telefon konuşmaları ve mesajlaşmalarıyla geçirir, kimiyse akıllı telefonlarından çoğumuzun yakından takip ettiği Candy Crush'ı oynayarak ve oyun isteği gönderip durarak bitirir. Lakin bunların haricinde bir de yol arkadaşı olarak kitapları seçenler vardır. Yaklaşık bir ay önce başlayan İstanbul Okurken projesinin objektifine de onlar takılır. İstanbul Okurken bir proje. İstanbul'da toplu taşıma araçlarında bir anda karşınıza çıkıp sizi kitap okurken yakalayabilirler. Niyetleri oldukça hoşumuza giden arkadaşlar için ‘İstanbul’da toplu taşımada geçen vakti okuyarak değerlendirmek en iyi fikir' ve onlar da yolunu bu şekilde geçirenleri izinlerini alarak fotoğraflayıp aslında herkesi bir nevi okumaya da teşvik ediyorlar. İstanbul Okurken'in objektifine takılmak isterseniz kitaplarınızı yanınıza almayı unutmayın. Ve gerçekten okuyun, göreceksiniz; dünya okudukça başka güzel! istanbulokurken.com Bu yazıyı sizinlede paylaşmak istedim
528 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Biraz sıkıldım bu kitabında. Olayları bağlamasını beğenmedim. Tris Prior'ın bir zamanlar inandığı topluluk sistemi çöküşün eşiğinde. Bu nedenle Tris, yeni bir dünya keşfetme fırsatını tereddütsüz kabul ediyor. Çünkü Tobias'la birlikte çitlerin ötesinde yalanlardan, iç içe geçmiş ilişkilerden ve acı hatıralardan uzak, yeni bir hayat kurma şansı olabilir. Yerleşkeden dış dünyaya çıkış. Farklı bir yaklaşım olmuş
Yandaş
YandaşVeronica Roth · Artemis Yayınları · 20143,739 okunma
Reklam
Bugün, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. Tarihi Devletler, önceleri, baskıya dayanan bir anlayışla yönetilmekteydi. Bu anlayışa son vermek amacıyla 1215 yılında İngiltere Kralı'na kabul ettirilen bildiri olan Magna Carta, insan hakları kavramının ilk belgesi sayılır. İnsan hakları konusunda yayımlanan bir diğer önemli bildiri ise, Amerika'da
158 syf.
·
Puan vermedi
Mustafa Kutlu’nun Hesap Günü adlı hikayesi tipik bir Mustafa Kutlu hikayesi aslında. Yani yazarın okurları için bilindik bir yola sahip. Kutlu, hikayelerinin genel özelliği olan sohbet eder gibi anlatım, adeta tek oturumluk okumalar burada da var. Hesap Günü bir 'hesap günü' hikayesi aynı zamanda. Vefat etmiş olan Bedir Bey'in, tabutun içindeyken görüp duyması üzerine kurgulanmış bir sohbet hikayesi gibi. Başka bazı eserlerinde olduğu gibi yine zaman kavramının delik deşik edildiğini görüyoruz. Yani, yaşa ve yıllara çok takılmamak gerekiyor. Yine çoğunlukla Bedir’in anlattığını sandığımız hikayede anlatıcı olarak bazen bizzat yazar da katılıyor. Hesap Günü’nün ana fikri Kur’an-ı Kerim’de birkaç farklı ayette geçen ‘dünya hayatı bir oyundan, oyalanmadan, eğlenceden ibarettir’ cümlesine dayanıyor. Bedir gelgitler yaşayan ilginç bir adam olarak bu dünya hayatının bir oyalanma olduğunu bize göstermiş oluyor. Kutlu zaman zaman ‘Biz Türklerin iki özelliği vardır. Pratik ve pragmatik olmak. O sebeple bizden filozof çıkmaz, aksiyon adamı çıkar.’ gibi çarpıcı tespitlerini de yazdıklarının içine yerleştirmeyi ihmal etmiyor.
Hesap Günü
Hesap GünüMustafa Kutlu · Dergah Yayınları · 20151,727 okunma
Herzamanki gibi oturdu Gökkuşağı kadar uzun hasretlerini, Umutlarını,acılarını sığdıramadığı masasına Karanlığı pek severdi; Çünkü yalnızlığın üstünü örten başka dostu yoktu Zavallı gönlü ona hiç merhamet etmiyordu. Çocuksu gözlerinde büyümenin, açtığı yara Acıların bıraktığı izleri taşıyan yüzünde inciler bırakıyordu. Ağlamak istedi, söylemek
Sabret fesleğenim, ne kadar çalsalarda tartından, sabret... Sabret ki; Yarınlar değil sadece, akibetimiz güzel olsun... Bu Dünya onlara kalsın, ahiretimiz bizim olsun...
Reklam
Kurbağa, "Dünyanın neresi olduğunu bilecek kadar çok yaşadım ben. Dünya işte burada, bu gölde" "Yüz yaşına bile gelsen yine de zavallı, budala, yaşlı bir kurbağadan başka bir şey olmayacaksın sen" diye yanıtlamış onu Küçük Kara Balık.
Sayfa 26 - Kırmızıkedi Çocuk
176 syf.
·
Puan vermedi
Victor Frankl 2. Dünya savaşı esnasında toplama kamplarındaki insanlık ayıbının tüm açıklığıyla ortaya serdiği ve kamplardaki hayat şartlarının bu kadar olumsuz olmasına rağmen ayakta kalabilmeyi öyle güzel dile getirmiş ki ! Bu toplama kampında yazarın gözlemlediği önemli bir olay da, 1944’ ün son haftasıyla 1945 ilk günleri arasındaki ölüm oranının, önceki ölüm oranlarından çok büyük bir artış gösterdiğini şu şekilde yorumlamaktadır: ‘Bunun nedeni tutukluların çoğunun, yılbaşına kadar tekrar evlerinde olacağı yolunda safça bir umutla yaşamış olmalarıydı. Yeni yıl yaklaştıkça gelen haberler cesaret verici olmadığı için, tutuklular cesaretlerini yitirmiş ve hayal kırıklığına yenik düşmüşlerdi. Bu da direnme güçleri üzerinde tehlikeli bir etki yaratmış ve birçoğu ölmüştü.’ Aslında mevcut durumu en güzel Nietzsche’ nin ‘Yaşamak için bir neden’i olan kişi, hemen her nasıl’ a dayanabilir’ sözü bu anlatılanları en güzel ve yalın şekilde özetlemektedir..
İnsanın Anlam Arayışı
İnsanın Anlam ArayışıViktor E. Frankl · Okuyan Us Yayın · 202335,3bin okunma
Bu dünya, hassas kalpler için bir cehennemdir. Goethe
Değerli Aysel Doğan Hanımefendi'nin izni ile, yaşamından ufak bir kesiti paylaştığı kitabını buraya da taşımak isterim. Kitap basında tükenmiş, sponsor bulunamadığı için tekrar basıma verilememiştir. Kaydedip pdf dosyası yapabilir, çıktı alabilirsiniz. ilk baskı ismi; 'anılarım, acılarım ve şizofreni' ikinci baskısı ise; '18 yaşında uyudun 29
Reklam
İlk evladım Köksal 1969 yılında ikinci evladım Serdar 1971 üçüncü yavrum Hakan 1973 dördüncü oğlum da 1975 yılında dünyaya merhaba demişti. 13 Kasım Cumartesi 1976 gününden bir gün evvel Serdar'ın dişi çok ağrıyordu. Sabaha kadar ağlamış hiç yatmamıştı. En küçük oğlumu abisine (Köksal) bırakarak Serdar'ı dişçiye götürmeye karar verdik. Serdar
Bazen sanki karşısında biri varmış gibi konuşup, çok değişik bir ses tonuyla gülüyordu. Zaman zaman birden öfkeyle bir bağırıyordu ki, neye uğradığımızı şaşırıyorduk. Ben de de panik atak başlamıştı. Yerinden kıpırdarsa, ben aniden çok korkuyordum. Yanımda bir başkası yükses sesle konuşsa, öksürse çok korkuyordum. O sinirlenince elim ayağıma
OĞLUM 12 YIL UYUDUKTAN SONRA UYANDI... Bir gün çok sinirlendi. Yine kendini balkondan atmak istedi. Zor ikna edebildik. Akşam oldu, onu uyuyor zannettim. Babasıyla ne yapacağımızı konuşurken bir ara "oğlumuzu olmazsa bağlayalım" diye ağlayarak anlatıyordum ki birden yatağından doğrulup sadece bana bakarak, "yazıklar olsun size,
Öyle hastalar var ki, babası ölmüş, annesi, en az yetmiş yaşında. Artık bırakın evladına bakmayı, kendine bile bakamayacak durumda. Tek endişeleri bizden sonra ne olacak. Evet maalesef çok acı bir gerçek. Bir tanıdığım anne yetmiş üç yaşında, iki evladı da hasta. Biri kız, biri erkek. Anne şeker ve tansiyon hastası. Tek üzüntüsü; "ben
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.