Sabahattin Ali'nin okuduğum ilk eseriydi.
Kürk Mantolu Madonna trajik bir aşk hikayesidir. Öncelikle şunu söylemeliyim ki başta karakterin tüm karamsarlığı ve isteksizliği üstünüze çöküyor fakat okumaya devam edin çünkü tam olarak bir başyapıt.
İnsanların iteklediği, farklı olarak gördüğü, neden böyle isteksiz olduğunu anlamak yerine direkt yargılamayı seçtiği Raif Efendi hiçbir şeye aldırış etmeden kendi dünyasında yaşamaya devam ediyordu. Evde, işyerinde veya herhangi bir yerde ona karşı yapılan haksızlıkları ve birçok yanlış davranışı sorgulamadan kabulleniyor ve haklı buluyordu. Hiç kimseyle arasında duygusal bir bağ yoktu. Ailesi ile bile... Kendini onları doyurmak için var olan bir para makinası olarak görüyordu. Tüm hissettiklerini, yüreğindeki ağırlığı kimseye anlatmıyordu oysa ne kadar ihtiyacı vardı. bunun yerine içindekileri siyah kaplı bir deftere haykırmayı seçmişti. tabi o defteri sonra ruhunun en derinlerine saklamak şartıyla.
Bu hisleri, sergide gördüğü bir portreye kadar devam ediyor. O portreye karşı öyle şeyler hissediyor ki resmi çizilen kişinin yanında oturduğunu dahi fark etmiyor. Ah Maria Puder... Daha fazla bir şey yazmak istemiyorum çünkü bence hissederek okumak ve öğrenmek gerek devamını. Şunu da eklemeliyim ki kitaba başta çok önyargılıydım. Popüler olmasını çeşitli sebeplere bağlayarak fazla abartıldığını düşünüyordum. Başta Raif Efendi olmak üzere Maria Puder'dan özür diliyorum. okurken her cümleyi kafama kazımak ve unutmamak istedim. okuyan herkesin içinde bir yere dokunacaktır mutlaka.
Şimdiden keyifli okumalar. :))