Emily Bronte daha çok yaşasaydı, ortaya nasıl eserler çıkarırdı acaba?
Okurken kendimi tam olarak Yorkshire'da gibi hissettim. O tepelerde ben de dolaştım, karlı çayırlarda bata çıka ben de ilerledim. Bu kitabı okumak için sonbahar ayını beklemiştim ama gerek yokmuş. En sıcak havada bile okusanız sizi anında yağmurlu, soğuk hava atmosferine çekiyor kitap.
Kitaptaki karakterlerin hepsi kötüydü. Bazları iyi gibi ama sonradan tanıştıkları, o kişi yüzünden (Heathcliff) iyiliklerini çabuk kaybediyorlar. Bir nevi kaybetmeye mecbur kalıyorlar. Heathcliff yüzünden kimse mutlu olamıyor. O kadar çok kötülük var ki bir süre sonra yapılan hiçbir kötülüğe şaşırmıyorsunuz, normal gelmeye başlıyor. Kitabın sonlarına doğru sadece bir tane mutluluk verici bir olay oldu. Onda da, kitap boyunca hiç mutluluk verici bir şey okumadığım için, çok sevinmiştim.
Uğultulu Tepeler, mutlaka okunması gereken bir kitap. Bu kitabın içindeki karakterlerden, daha fazla kötülük yapan, karakterleri okumuşsunuzdur ama bu kitaptakiler içimizdendi, bizdendi. Her gün yolda karşılaştığımız insanlar gibiydiler. Çok gerçekçiydi...