Bu yüzden, matbaanın keşfinden beri mimarinin yavaş yavaş kuruduğunu, köreldiğini, içinin boşaldığını görebilirsiniz. Suyun alçaldığı, özsuyun çekip gittiği, dönemlerin ve halkların düşüncesinin ondan uzaklaştığı kolayca hissedilebiliyor! Mimariden soğuma on beşinci yüzyılda belli belirsizdir, o dönemde henüz güçsüz olan matbaa kudretli mimariden en fazla bir yaşam kıvılcımı sızdırır. Ama on altıncı yüzyıldan itibaren hastalığı ilerleyen mimari toplumu yeterince ifade etmez; sefilce klasik sanat kılığına bürünür, Galyalı, Avrupalı, yerliyken, Yunanlıya ve Romalıya; gerçek ve çağdaşken sahte antiğe dönüşür. İşte Rönesans olarak anılan bu çöküş yine de muhteşemdir, çünkü eski gotik deha, Mainz'in o devasa baskı makinesinin ardında batmakta olan o güneş, son ışınlarını bir süre daha Latin kemerlerinden ve Korint sütunlarından oluşan o melez yığının üzerine göndermeye devam eder.
Kaygıyla birlikte yaşanan bir diğer duygu da, çaresizliktir. Her insan yaşamı boyunca zaman zaman baş edemeyeceğini fark ettiği durumlarla karşılaştığında çaresizlik duygulan yaşayabilir. Ancak kaygılı insanda bu duygu, güvenliğinin sağlanmış olduğuna inandığı bazı geçici durumlar dışında sürekli olarak benliğe egemendir. Kimi insanda kaygı birden ortaya çıkan panik nöbetleri biçiminde de yaşanabilir. Çarpıntı, soluk alma güçlüğü, aşırı terleme, bayılma duygusu ve baş dönmesi, yüz ve ellerde soğukluk ve soğuma, göğüs ve mide bölgelerinde yoğun bir ağırlık hissi ve en önemlisi, "ölüme yaklaşıyormuşçasına" bir duygu yaşanır. Aslında tanımlanması oldukça güç olan ve birkaç saniyeden birkaç saate kadar sürebilen bu duygu öyle ürkütücüdür ki, çevredeki insanların da paniğe kapılmasına neden olur.
Kocalar,karılarının gönüllerinde kendilerine karşı bir soğuma başladığı anı sezerek zamanında çekilmeyi bilseler bazen neticesi cinayetlere varan bu üzücü,vahşi hallerin önü alınmış olur.
Hüseyin Rahmi Gürpınar
Kafkanın hayatından izler taşıyan, insanı sorgulatan, düşündüren ve boşluğa iten bir kitaptı. Okuması çok zorladı beni, hayatımda en uzun sürede bitirdiğim kitaplardan Bi tanesi oldu.
Kafkanın bu kitabını yarıda bırakıp kapatmayı çok istedim lakin yapmadım hırsla okumaya devam ettim, genellikle kitap frieda ve kadastrocu arasında geçiyor ve ulaşılamayan şato memurlarının bilinmezliği ile sarıyor insanı.
Kafkadan 3 kitap okudum bu sonuncusu olur muhtemelen dahada okumam. Şato ile dava kitabının bir sonu sonucu yok. Öylece konuşmanın ortasında bitiveriyor hiçbi sonuca bağlanmadan gelişi güzel, siz okurken birden cümlenin sonu geliyor ve kitap bitmiş.
Önemli not : kitap okumaya yeni başlamış, belli bir kitap serisi okumamış insan bu kitaba bulaşmasın efenim. Kitaplardan soğuma sebebi olabilir.
Büyük bir haz ile akıcı Bi şekilde okuyan çok nadir insan vardır kafkanın bu kitabını. Benim için akıcı ve keyifli değildi. Teşekkürler
ŞatoFranz Kafka · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20179,9bin okunma
Birinci Dünya Savaşı'nı konu edinen birçok edebi eser vardır. Ama bir çoğunun gölgede kaldığını da belirtmek gerekir. Savaşın yıkıcı etkisini hayatın her kesiminde belirgin kılan bu eserlerin edebi dili oldukça etkileyicidir. Özellikle devrin şahitlerinin yazdıkları eserlerin bu konuda bir üstünlüğü olduğu takdir edilir. Fakat anlatılar bazen
(o kadar yazilmak icin yazilmis ki paylasmamayi bi dusundum belki silerim)
aslinda bu kitaba inceleme yazmayacaktim ama asiri sikildim ve yapacak bir sey bulamayinca bari suna inceleme yazayim dedim.
soyleyecek fazla bi seyim de yok ama olsun. (kesin yine sacmalar seksen paragraf yazarim, ne dusunuyorsam direkt ham sekilde buraya aktariyorum
Bu soğuma avuçtaki, bu ince ter,
Bu kan çekilmesi, içteki eziklik
Biter bir gün, biter ya, insanca dostça
Üstüne titrenen, beslenen ne varsa
Kavrulur, susuz bitkiler gibi düşer.
Bir yağmur özlemi kıvranır toprakta
Ve kendi kendini tazeleyen yaşam
Er geç ışığa kavuşur nasıl olsa.
Gel gör ki bunca emek, bunca göz nuru
Yok olur gider. Sızlar baltanın yeri,
Sabırla sarılan yaralar ağaçta.