Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Her şeyin özeti:
Abdullah b. Ukeym (r.anh) anlatıyor: Hz. Ebû Bekir, bize şöyle bir konuşma yaptı: "Size Allah'tan korkmanızı, onu layıkıyla övmenizi, ümit ile korku arasında bulunmanızı ve Allah'a çok dua etmenizi tavsiye ederim. Ondan istediklerinizi ısrarla isteyin. Zira Allah Teâlâ, Zekeriya ve ailesini bu nedenle sena etmiştir. Gerçekten onlar hayırlı işlerde yarışırcasına koşturuyorlar, korku ve ümit arası bir halde bize yalvarıyorlar ve bize gönülden saygı duyuyorlardı." (Enbiyã, 21/90) Şunu da bilin ki ey Allah'ın kulları! Allah, kendi haklarına mukabil sizin nefislerinizi rehin almış ve bunun için de sizden söz almıştır. Allah, ebedî olana karşılık sizden geçici ve fâni olan satın almak istemektedir. Elinizdeki Kur'ân'ın tefsiri bitmez, ışığı hiç sönmez, Onun dediklerini tasdik edin. Emirlerine uyun. Karanlık günler gelmeden onun ışığından yararlanın. Allah, sizleri kendisine kulluk edesiniz diye yarattı. Size, amellerinizi kaydetmeleri için kiramen kâtibîn meleklerini görevlendirdi. Ey Allah'ın kulları! Bilin ki sizler, sabah akşam ne zaman geleceği sizce malum olmayan bir ecelin takibi altında bulunuyorsunuz.
Sayfa 378Kitabı okudu
Aklınızın beyaz perdesinde Doğu Anadolu şehirlerinin birinde bir attar dükkanı canlandırın. Havanın erkenden karardığı soğuk kış öğleden sonrasında, çarşıda pek bir hareket olmadığı için, dükkanını çırağa bırakan karşı berber, emekli bir ihtiyar, berberin küçük kardeşi ve oraya alışverişten çok ahbaplık için gelen mahalleden bir müşteri, attarın
Sayfa 286Kitabı okudu
Reklam
( kitabın ozeti niteliğinde) “-mustafa mond üçüyle de el sıkıştı; fakat konuşmasına vahşi'ye hitap ederek başladı. "demek uygarlıktan pek hoşlanmadınız, bay vahşi," dedi. vahşi, denetçi'ye baktı. kendini yalan söylemeye, kabadayılık taslamaya, somurtkan bir biçimde tepkisiz kalmaya hazırlamıştı; fakat denetçi'nin yüzündeki güleryüzlü
Sayfa 225
Bu söz ne anlatıyor sizce?
Namus ve namussuzluk, görmediğimiz bir çocuğun oynadığı yazı mı, tura mıdır?
Turfan Gökalp anlatıyor: Sanırım 1959 yılıydı. Teğmen olarak Diyarbakır'da görevliyim. Üs komutanımız Kıdemli Hava Kurmay Albay Cevat Tunalı beni çağırttı. Gittim. Makamında bir Fransız karacı albayla birlikteydi. Misafiri Fransa'nın Türkiye nezdinde 'ataşerniliteri' imiş. 'Sen Diyarbakırlı'sın. Arabanı al ve misafirimi gezdir . . .' dedi. Ben