Kutv Üniversitesi’ni bitirince, Nâzım Hikmet, Rusya’dan ayrılır, 1924 Aralığında Türkiye’ye gelir. Babası 1918’de Hamburg Başkonsolosluğuna atanmış, 1922’de emekliye ayrılmıştır. Bir ara Yeni Şark gazetesinde idare müdürü olarak çalışmıştır. Şimdi İstanbul’da Kadıköy’de bir ahşap evde oturmaktadır. Oğlunu yeniden görünce çok sevinir. Nâzım Hikmet bir yandan babasının çıkardığı Sinema Postası dergisinin teknik işlerine yardım ederken, bir yandan da gerek kendi adıyla, gerekse N.H. yahut Ahmet imzasıyla Aydınlık dergisine yazılar, şiirler yetiştirir. Ayrıca, 21 Ocak 1925’te çıkmaya başlayan Orak-Çekiç gazetesine de yazar. Hatta, adı geçen dergi ile gazeteyi Sokak sokak dolaşarak satmaya çalışır. Bu eylemleri dolayısıyla polisçe izlenir. Hem bundan kurtulmak, hem de bazı örgütsel işleri kotarmak amacıyla gizlice İzmir’e gider. Şimendifer İşçileri Cemiyeti’nin ikinci başkanı Hüseyin Safter’in Eşrefpaşa’da Bayramyeri’ndeki evinde kalır. Fakat Cemiyet’in kapatılması ve yöneticilerinin soruşturulması üzerine, Giritli Mehmet Ali adlı bir parti arkadaşının bulduğu bir eve yerleşir.7Burası yangın yerinde, taştan yapılma, penceresiz, küçük bir kulübedir. Gündüzleri burada bekler, geceleri tahta kapıyı sessizce açar, karanlık yollardan gizlice örgüt toplantılarına gider. Birkaç ay bu göz gözü görmez, daha doğrusu, ipince bir gün ışığının aydınlattığı yerde yaşar. Polis ise İstanbul’da harıl harıl onu aramaktadır. “Güneşi İçenlerin Türküsü”nü o günlerde yazar.
"Yaşamak bu yangın yerinde Her gün yeniden ölerek" (...) "Savunmak gerçeği, çoğu kez. Yalnızlığı bilerek" (...) "Yaşamak görevdir bu yangın yerinde Yaşamak, insan kalarak."
Sayfa 213Kitabı okudu
Reklam
Beşiktaş'a geldiğimizde hikayesini anlatmaya başladı. Bu semtin insanın içindeki yarayı açıp göstermesine, içindekini dökmesine sebep olan bir yanı var; kalbinin orta yerinde bü­yük bir yangın olanların içini döktükleri tek yer burası.
Herkes dişlerini belirli bir zaman kadar sıkma gayretinde olan Spartacus’ün köle ordusundaki neferleri gibiydi. Herkes isyan gününü bekliyor, ancak sadece kendisine isyan edebiliyordu. İçlerinde gelişen kalkışmalar, yine içlerinde kendileri tarafından bastırılıyor, savaş alanı hep geçmişlerinde bir yangın yeri olarak kalıyordu. Efendilerin
Barbarların Yaktığı Köyler Ahalisine
"Bilmem beni hatırlıyor musunuz? Ben sizi asla unutmadım. Zira, köylerinizin viraneleri içinden geçerken kadın, erkek, genç ihtiyar, çoluk çocuk hayran, ürkek ve mahçup çehrelerle, yumuşak yastıklarına yaslandığımız otomobillerin etrafını aldığınız zaman hayatımın en derin, en büyük, en yüz kızartıcı utancını duymuştum. Utanç ise, kıskançlık
yaşasın! ne kadar da ideolojik yaklaşıyoruz birbirimize
Bazen çok korkuyorum. Ama bu; aslanlarımı açıklamama engel olmuyor Çünkü fena halde yaraşıyor birbirine gece ve balta Ve anneciğim derdi vardı neyin altına giysen olur bir siyah pantolonum şimdi gibi ay! Tekhnem dolu müfsidle! Bu da caddelerden derviş devşiregelmeme mâni değildir Yolları ay bastı mı lambalara koşuyorum ya, bundan Bunun için
Reklam
743 öğeden 721 ile 730 arasındakiler gösteriliyor.